Bir gün önce…
Gün başlamış zaman hızla akıyor gibi geliyordu. Hemen hergün yaptığım spor için zaman ayırdığım vakit attım kendimi evin dışına. Zevk aldığım bir spordu. Bisikletle ormanların, otların içinde gezerek bilmediğimi keşfederek duyularımı harekete geçirecektim. Tabi bu sırada vücudumun nasıl yorulduğunu anlamayacak, ayrıca zihnimi de çalıştırarak ışıldamasına yardımcı olacaktım. Yani akşam evimde hissedeceğim; zihnimde tazelenme, vücudumda tatlı bir yorgunluk.
Bazen hızlı, bazen engebeli yollarda, bazen olmayan yollarda, bazen olabildiğince yavaş ve önüme bakmadan, bazen heyecanla etrafı izleyip tebessümle sürdüm bisikleti. Hafif engebeli yolda, kısıtlı bir hızla sürerken karşıdan bir fotoğrafçının geldiğini gördüm. Etrafını seyrederek yürüyordu. Aradığı birşeyler vardı elbet. Yaklaşıp “Buldun mu birşeyler?” deyişim ve karşılığında ilgisini bana yönlendirerek tebessümle yaklaşması, başlattı diyaloğumuzu. Anı yaşarken kaydedeceği birşey bulup bulamadığını sormuştum ve aldığım cevapta ilginç detaylar vardı. Buralarda Papağan ve başka kuş çeşitleri, ayrıca Sincap da olduğundan bahsetti. İşte o an gözümdeki ışıltıdan ve tebessümünden, anladı, tüm ilgimi ona yönlendirdiğimi. Sincapları ellerimle beslerken, dokunabilme hayali, rengarenk Papağanların ötüşleri canlandı gözümde. Onları görmek ve o anı yaşamak istiyordum. Bu isteği uyandırması ve devamlı rastladığım kuşun ‘Saksağan’ olduğunu öğretmesiyle, minnettar kaldım ona.
Sonra vedalaşıp ayrıldık.
Ben, tüm kaslarımın yorgunluğunu hissedene kadar devam ettim bisikleti, seçtiğim zorlu yollarda sürmeye. Tabi devamlı, gözlerim, kulaklarım, burnum eşzamanlı çalışıyordu. Heran farklı birşeyle karşılaşma heyecanı ise içten içe ayrı bir yorgunluk 🙂 Çok bakınsam da ne Sincap gördüm, ne de Papağan. Daha çok karga, güvercin, kelebek ve tombul arıya rastladım.
O tombul arılarda ilginçti tabi. Çiçekten çiçeğe konuşlarını izlemek, bazen çiçekte aradığını bulamamasıyla başka çiçeğe hücumu, izlemeye değerdi. Beni peşinden sürüklese de 🙂
Bugün…
Sabah, gece gördüğüm rüyaların etkisi ve yorgunluğuyla sersemlemiş gibiydi. Kafamda birsürü düşünce varmış da, hatırlayamadığım için yokmuş gibi. Hızla kalkıp kendime gelmem gerektiğini biliyordum.. ve yaptımda. Bugün farklı birşey yapıp erken vakitte sporumu aradan çıkarmayı düşündüm ki döndüğümde vücudumdaki dinçlikle fazlasıyla dinamik bir gün geçirebilirdim. Hazırlığımı yapıp çıkacakken bisikletin yerinde olmadığını gördüm. Sonrasında kardeşimin sabah okula geç kaldığından bisikletle yetişmek için aldığını öğrendim. Bu demek oluyor ki, bugün beni sağlam bir yürüyüş bekliyordu. Zaman kaybetmeden çıktım ve ulaştım herzamanki doğal ortamıma ve ilginçtir ki bu zamana kadar hiç gitmediğim kısımlarını gezme ihtiyacı hissettim ve gezdim de.
Kuşlar ayrı bir cıvıldıyordu. Hava geçtiğimiz günlerden daha sıcaktı ve güneşin ısıttığı bitki örtüsünden çıkan koku hem etrafı hem de beni sarmıştı.
Sonra bir ağacın altında durdum. Palamut ağacıydı. Yeni sürgünlerini vermiş, göz alıcı yeşiliyle…
Yapraklara dokunduğunda hissedebiliyordun tazeliğini.. ve her sesten ayrılan bir ses geldi kulağıma. Uzunca dinledim ve uzun zamandır buralarda duymadığım bir ses olduğunu farkettim.(Duyularını aktif kullandığında fark etmen uzun sürmeyebiliyor) Sese doğru yönlendirdim kendimi. Oluşan yankıdan dolayı ulaşmak biraz uzun sürdü.. ve o! Onu gördüm! Uzunca kuyruğu, yeşil tüyleri ve belirgin gagasıyla bir Papağandı! 🙂
Uzunca izledim. Ses verdim. Güldüm. Arada baktı bana. Bazen de ben bakmadım ona. Sonra küçük bir anıyla ayrıldım oradan…
Bir papağanı heryerde görebilirsin. En basit, bir hayvanat bahçesinde görmek çok da normal bir durum aslında. Burda bana farklı gelen, hiç beklemediğim bir yerde, duyularımın yönlendirmesiyle ve bir önceki gün yaşadığım diyaloğunda etkisiyle eşsiz bir an yaşamam. Özgür yaşamında ben bir misafirdim ona. Evet misafirini iyi ağırladı. Orda olduğum sürece hiç kımıldamadı ve ağzı da hiç durmadı :))
Şimdi dönüp baktığımda geçenlerde okuduğum bir söz belirdi zihnimde ve geçti dilime;
“Hayatın başı ve sonu anlaşılmadan, ortada yaşanılanlar anlaşılmaz” ‘Goethe’.
Baktığımda yaşadıklarım anlamsız gibi duruyor. Ya da sıradan. Ama başlangıcındaki görme isteğim ve sonunda görmüş olmam, arada geçirdiğim süreyi anlamlı kılıyor.. ve diyorum ki; “Hiçbirşey rastlantı değildir”. Bu sürecin gerçekleşmesi belki inancımı güçlendirmem için, belki de duyularımın farkında olmam içindi. Tekrar anladım ki, yaşadığımız hiçbirşey nedensiz ve rastlantı değil. İnanın ve böyle ufak olaylarla karşılaşınca inancınızı güçlendirin 😉