Tüm duyularını kullanabildiğin bir hayatı hisset!

Bir, Gün Hikayesi: “Tebessüm etmiş miydi acaba?”

     Sabahın yakar güneşiyle çayını toplamış, öğlen vaktinin serinliğiyle yemeğini yemiş, ikindi vaktinin yağmuruyla evine yollanmıştı Adam…

image

      Avucunu doldurduğu kokulu üzüm tanelerini, herzaman gitmediği yoldan giderken, yoluna eşlik etsin diye, yine tane tane yerken; ağzında hafif mayhoş, fazlaca bal tat; rüzgarla hızını arttıran yağmur ıslaklığı, bedenin hareketle gelen sıcaklığı ve buram bir koku; bitki örtüsü…

      İlk virajı döndü, gözleri açıldı, etrafına bakışları arttı, içini emdiği bir üzüm tanesinin kabuğunu ağzının kenarından dışlarken, bir arayış vardı. Bulamasa bile hoşluk hissettiren bir arayış…

      İkinci küçük virajı da dönünce, bakışları dindi Adam’ın. Tentaları elinde, Adam’ın gittiği yönün tersine, yani ona doğru gelene, “Ay’dan bir parça geliyor” diye geçirdi içinden.

      “Neden hızlandı soluk alışım?” dedi göğüs kafesinin iniş çıkışının hızını dikkate alarak.

     Heyecanlandı…
     Başı önünde, gücü işinde yoluna devam eden Kadın’a bakakalmış Adam, yanından geçmesine adımlar kala, “Kolay gelsin!” diyebilmişti, bilincine pek de dikkat etmeden, olağan bir ses çizgisinde. Onu da, gözlerini kaçırarak, başını yoluna dönerek…

     Yolları eşitlenecekken sese gönlünü verdi Adam, gözünü yoluna…

     Ancak geleni sadece ses olarak anımsadı, kelimeyi yada cümleyi bir türlü toparlayamadı zihninde; “Teşekkür ederim!” mi, “Sağolasın!” mı; yoksa “Kolay gelsin!” dememiş de, hayırlı bir akşam mı dilemişti?

     “Nasıl hatırlayamam?” diye okadar düşündü ki sonradan…

     Hatırladığı sadece sesti. Sanırım bir sesin gelme ihtimalini düşünmekten kelimeleri kaçırmıştı. Kaçırmadığı tek kısım, kalan soluğuyla çıkan son ses…

     Kim bilir, ses verdiğinde tebessümü var mıydı? Tanıdığına bakan gözlerle mi çıkmıştı o ses? Herhangi bir duyguya sebep olacak kırıntıya sahip bir ses miydi? Yoksa tamamiyle sıradan ve iç güdüsel bir karşılık mıydı?

     Sıradanlığın dışındaki herşeye gönlünü razı kılmışlığını tebessümüne dönüştürmüş, yoluna devam etti.
    
      Başı önünde, gözleri de başına eşti, Kadın’ı geçene kadar. Geçtikten sonra heyecan dinmeye başladı. Sakinleşen heyecan, yerini hikayesini yazmaya iten bir coşkuya bıraktı; “Sabahın yakar güneşiyle çayını topladı, öğlen vaktinin serinliğiyle yemeğini yemiş, ikindi vaktinin yağmuruyla evine yollanmıştı Adam…” diye başladı ve devam etti sesli sesli cümlelere dökerken tebessümünü hiç dindirmeden…

     Yürüdüğü yolda değildi artık. Hikayesini başa sarıp yaşıyor, eklemelerini yapıp yine başa sarıp yaşıyor, eksiklerini tamamlıyordu.

     Sonra bir ses böldü Adam’ı, düşüncelerini ve düşüncelerinin sebep olduğu sesleri ve tebessüm sürekliliğini.

    Gülümseyerek, bir başına yürümesini anlamlayamayan ses, “Ne oluyor sana?” diyordu. Adam ise, içten gelen hislerinin neden olduğu hiçbirşeyin kaybolmasını istemediğinden, geçiştiren birkaç cümleye eklediği tebessüm sürekliliğini, anlam arayanı geçene kadar devam ettirdi.

     Yollar, gideceği yere tükenene kadar hikayesini de tamamladı.

     Sonunda düşündüğü tek birşey vardı: “Tebessüm etmiş miydi acaba?”

     Eğer ettiyse bugün başkaydı. Etmediyse bile yine başka ama anlayın işte, bu daha başka…
    
                                       Kamer Aygün

« »