image

Güneş’e, denk geldiğim hatta denk gelmek istediğim her açıdan bakmayı, bakarken gözümü kıssam da bir keyfe varmayı es geçmemek için bir çabam oluyor; olağanın dışında, ufak da olsa…

Hani ruhsal açıdan hoşluklar edinmek için bazı çabalarımız oluyor. Bunlar çoğunlukla ruhumuza hitap edeceğini kendimize bastırdığımız unsurlar oluyor. Kimisi çokça fedakarlık istiyor, kimisinin ki ise maddiyata sırtını oldukça sağlam dayıyor. “Ruh, akıp giden suyla dinginleşirken, onu birikmiş sığ sulara atıyoruz” diye bir betimlemeyle, anlatmak istediğime değinebileceğimi düşündüm şimdi. Sonsuz olan ruhun zaten beden gibi bir kalıbı varken, bir de zihnimizin oluşturduğu gerekmeyen kalıplarla sonunu getirmeye çalıştığımızı da hissettim. Gerekmeyen kalıpları oldukça basit bir ve sıradan örnekle netleştirmem daha açıklayıcı olacaktır.
Kimseyi yargılamadan, kendi geçmiş yaşantıma dayanarak edindiğim deneyimler ve çıkarımlardan ufacık bir detay sunarsam kimse bana alınmaz. Ayrıca kendine yöneltilen bir yargı olmadığını görünce de, daha sakin ve geniş perspektiften bakacağına inanıyorum.

Soğuk, karlı, yağmurlu.. genel olarak hayati fonksiyonlarımızı olumsuz yönde etkileyebilecek durumlarda, giyimime önem verirdim. Önem verdiğim açı ise güzel görünümü ve beğenilmesi daha çok da beğenmem yönündeydi. Ergenlik zamanları işte(!)

Şimdi bunları rahatça yüzüme vurabildiğim için ayrı bir haz alıyorum ya neyse…

O zamanlar öyleydi. Anlattığım hava koşullarında dikkat ettiğim unsurlar, daha çok ruhumu okşayacağını düşündüğüm ve eksik olmasa bile eksikmiş gibi hissettiğim duyguların tatmini içindi. Üşüsem de, bazı tatmin olma güdüleri daha ağır basıyordu.

Ancak ne değişti, ne gelişti bilmiyorum. Yine o dönemlerde, bir farkındalık öyle geldi ki ve yerleşti ki içimdeki anlamlı yerlere, önem verdiğim unsurlar değişti. Bunu sağlayan belki birçok olay, belki de tek bir kelimedir. Hatırlamıyorum ama hissediyorum. O zamanlardan sonra değişen şuydu: “Kötü hava yoktur, yanlış giysi vardır”. Genel olarak anlatmak istediğimi özetleyen bir cümle değil bu. Genele gitmemiz için açtığım o ufak konuya özet ama…

Sonrasında bu hususta gelişen davranışlarım ise, görselden uzaklaşarak daha çok konfor, rahatlık, uzun ömürlülük.. yani ruhen ve bedenen sağlık için bir çabaya doğru gelişti. Bir zamanlar güzel görünümü ruhuma iyi gelirken, artık konforu, rahatlığı, kullanışlığı ruhuma iyi geliyor. Dolaylı olarak etkileri de var. Mesela günlerce yağmur yağsa, sağnak sağnak, su geçirmez bir tek sağlam ayakkabı ve yağmurluk ile, saatlerce keyfini sürebilirim göğün dünyanın çeşitli yerlerinden etkilenerek getirdiği suyun…

Konu dışına fazla çıkmak istemesem de, bir detay paylaşmak istedim. Yüksek teknolojik konforlu ürünler maddi açıdan sıkıntı oluşturabiliyor. Ama baktığınız açıya göre oluşturuyor. Zorlu hava koşullarında görsele dayalı yada uygun görsele dayalı giyimlerle çoğunu heba edebiliriz. Uygun olsa da, devamlı tüketilmesi gerektiğinde artar maliyetler. O an için anlaşılmasa bile olay bundan ibarettir. Atalarımdan uygulanan ve aktarılan birşey de: “Birşeyi ya tam kullanırım yada hiç kullanmam”. Bu yemek, içmek, giyinmek, barınmak.. hemen herşey için geçerli. Bir ev yaparken geçiştirmezlermiş. Düsturu ne ise o yerine gelmezse yapmazlarmış. “Birşeyi bir kere yap, tam yap” der anneannem de. Yani “Yarım yarım yapacağına, bir kerede tam yap!” diyerek konu dışına çıkmışlığımı toparlamış olayım…

Velhasıl, kalıplar çoğaldıkça görünüm kısılıyor. Ruhumuzu iyi etmek için çokça fedakarlık yada maddiyat gerekmiyor. Sizi neyin iyi edeceğine inandığınızla alakalı. Güneş’e, bir ağacı aramıza alarak bakmam, havadaki diğer görsellerle birleşmesi, ortamın kokusu, duyusu da katılınca ruhum iyi oluyor. Bakabiliyorum, görebiliyorum ve en önemlisi hissedebiliyorum. Yağmur da yağsa kar da kapatsa etrafımı, bu anlardan zevk almak için doğru donanım ve davranışlarla kendimce başarmış oluyorum. Bu da fazladan bir huzur ve mutluluk. Ne kadar da basit geliyor kulağa: “Kamer, Güneş’e ağacın arkasından bakınca huzurlu oluyor” yada “Yağmurlu havada yağmura dokununca ve bu durum ona sıkıntı vermediğinde de mutlu olabiliyor”.

Basit gibi hissetmiyorum bunları. Tüm geçmişimi bu dersi almak için yaşamış olabilirim, bilmiyorum. Sadece farkındalıklarımı yaşamaya çalışıyorum. Bunları paylaşmak için vakit ayırıyorsam da, geçmişime olan bir teşekkür mahiyetinde, birine daha bir farkındalık uyandırır ve yaşamı, hissi anlamda kolaylaşır diye…

Hadi bakın Güneş’e! Ağacın, bulutun, çiçeğin, insanın arkasından da. Ama bakmak bir yana duyularınızla hissedin etrafı. Fazla birşeye ihtiyacınız yok. En büyük ihtiyaçlar zaten donanımınızda, görebiliyorsunuz. Ayrıca sadece güneşi görmüyorsunuz. Yaşamın o ânını görüyor, duyuyor, tadıyor, dokunuyorsunuz…

Baktığınız Güneş’tir ama gördükleriniz sonsuz.
Sonsuzluğa…