Sakince oturuyordu. Etrafında onunla konuşanlar…
Hikayesi vardı elbet, o küçük boyların kendine büyük hikayesi. Bildiği kadarını anlatabileceği, en güzel yanın da içinden geldiği gibi anlatabileceği, baskısız, sınırsız…
Yüzünü görmeden geçtim arkasına oturdum. Açıkta olan ensesinden içten, öptüm. Fotoğraf çekilirken bir anda kadraja dahil olunca çekildi fotoğraf da…
Ellerini gördüm. Yer yer pütür pütür, hafif karartılı. Ellerimi gösterdim ona. Yer yer pütürlü. “Bak bunlar çalışan eller!” dedim.. derken ki hislerim…
Önceleri böyle değildim. Bilmezdim. Ama şimdi bildiğim ve hissettiğim birşeyler var. Her uzvumun yaşadığını bilmek…
Ellerimde, kollarımda, vücudumun diğer noktalarındaki izler, çizikler, yaralar.. bunlar bana yaşadığımı bildiriyor…
Geçtiğimiz günlerde limonata yaparken baş parmağımın üstünü rendelemiştim. O yaranın her sızısı, bana o günü ve o gündekileri hatırlatıyor. Şimdi kapandı. Geçiyor ama o kadar hatırlattı ki, geçse de o günün tadını unutmam herhalde…
Ömer’in elleri de yaşıyordu. O küçük elleri, yaylada ailesine yardım ediyordu. Çok da düşünceliydi. Küçük adam.. derdimi anlatsam derman da olurdu, kim bilir…
Son bir güzel başından kokladım. Ben kokuyu pek unutamam. Onu da unutmak istemedim…
Ona son dediğim ise, etrafında öpmek isteyen ablalarına karşı, “Öptürme Ömer! Kendini sakla’ idi… 😆
KARANFİLLİ gumusdis.com
23 Haziran 2016 — 12:38
Çok içten sıcacık bir yazı olmuş tebrik ediyorum
kameraygun
24 Haziran 2016 — 03:54
Ömer’e nasıl hislerle sarıldıysam öyle.. hissedilmesine sevindim. Teşekkür ederim…