https://youtu.be/U3LWLeJqP0M
Hislerimin deneyime, deneyimlerimin de tecrübeye dönüştüğü bir süreç, Dağ Evi Süreci!
Bu sürecin belli safhalarını kayıt altına alıp, hissedebilirliği yüksek olan herkese paylaşıyorum. Umuyorum ki, güzel bir his ve bir farkındalığa vesile olur…
Dağ Evi 1. Gün
20 Temmuz 2016
23:18
Bir süredir topraklarımdan uzaktaydım. Dün, sağsalim geldim ve geldiğim gibi aldığım ilk solukla gönlümün coşkusu, gözlerim dolgusu da geldi…
Aldığım muazzam solukların ardından ytemeğimi yedim ve çaylığa girdim. “Bugün ilk gün, dinleneyim de işe sonra girişirim” demedim ertelemenin bir faydası olacağına inanmadım. Çünkü hareket, bereketti…
Tüm hissiyat ve yorgunluğun üzerine de pamuk yatağımda uykuya daldım. O ne güzel bir uyku…
Bu sabah uyandım ve önceden kafamda olan ve geceden de yapmak için düşündüğüm süreci erteleme niyetimi ortadan kaldırarak, daha önce not alarak hazırladığım ihtiyaçlarımı çantaya doldurdum ve dağ evine doğru yollandım…
Dağ evinde daha önce yaşamadım. Gün içinde kısa süreçler geçirdim. Ancak tam anlamıyla bir yaşam tatmadım. Bugün ise, bodoslama, ailemin çok taraftar olmamasının yanında karşı gelmemeleriyle, o yaşamın içine daldım. Bu haberi, dağ evine geldiğimizde verdim. Şaşırdılar tabi. Akabinde dayım da kalmak isteyince, bu da bir vesiledir diye düşündüm. İkimiz için de farklı ve umuyorum ki verimli bir süreç…
Gün içinde çay topladık. İlk başlarda hava tamamen kapalıyken, sonrasında bulutlarla çevrildik ve yağışın içinde kaldık. Muşamba giymedim ve tümüyle ıslandım. Kısa süreli de olsa yaşadığım, o Ege ve Marmara sıcağının üzerine harika geldi. Vücudum, tabiri caizse ‘cosss’ etti.
Çay işini sonlandırmamızın akabinde yemeğimizi yedik ve şiddetlenen yağmurun, kuzine yanındaki sıcaklığını yaşadık. Yemek ve yorgunluk, bizi biraz durgunlaştırdı ve çokça da uyku hali verdi…
Sonrasında ise diğerleri eve döndü, ben ve dayım ise dağ evinde kaldık.. ve deneyim başlamış oldu…
Düzeni severim. Onsuz yaşarım ama imkan varken neden düzenli olmayayım?
Etrafı toparladım, yerleri süpürdüm, akşamlık odunlarımı kuzinenin yanına dizdim, bulaşıkları da yerlerine yerleştirdim, yatağımı hazır edip diğer işlere koyuldum…
Akşam üstü, dağ evinde ilk duşumu aldım. Burada yıkanmak da güzeldi…
Geçtiğimiz Mayıs ayında topladığımız ilk sürgün çay yapraklarını yoğurarak yaptığım siyah çayımdan demledim. O demlenirken bir ara dışarıya çıktım. Uçsuz karanlığı bozan yirmi kadar hanenin ışığı.. o da bozgun sayılmadı pek…
Dışarıyı kokladım…
Muazzam bir histi…
Aldığım, çay fabrikası bacasından çıkan, işlenen çayın kokusu ve vadiden süpürülerek gelen çeşit kokular…
Uzunca sohbet ettik dayımla. Zaman nasıl da geçti, sadece sohbetle, yanan kuzine ve içilen çay ile…
Birbiriyle irtibatı olan insanlar…
İletişimi hisseden insanlar…
Anlayan, anlaşan taraflar…
Geç oldu. Şimdi yataktayım ve yorgunum. Yatmadan radyodan haberleri dinledik. Gelişmeleri takip etmekte fayda var…
Dışarıda yağmur sesi çok canlı. Duvarlar tahtadan. koku ise eve özgü, yaşanmışlık kokuyor…
Uyumadan son bir kez, pencereyi açıp kokladım etrafı. Koklarken de hem etrafı, hem de ahşap doğramaları tadıyordum…
Sağsali uyumak ve uyanmak duasıyla.. hayırlı geceler…
Saat 23:48
—–
Dağ Evi 2. Gün
21 Temmuz 2016
22.00
Saat 22.00
Sabah uykuya doyamamış gibiydim. Kalkmak bilmiyordum. Gece, elimi gözümün önüne getirsem göremeyeceğim karanlıktaydı. Hep istediğim gibi. Rahatsızlık verecek yapaylıktan uzak…
Ses olarak ise, çatıya düşen yağmur, çekirge ve kurbağa sesleri.. aykırı değil, tam bir bütün…
Yataktan kalkıp, karşımdaki ahşap camı araladım. Derin derin soludum.. ımmm…
O eski ahşapla, tabii örtünün görünümü…
Elimi yüzümü yıkamak için dışarıdaki musluğa çıktım. Dağdan gelen suyla, halen yağan yağmurla, nefis kokan tabi örtüyle ve yine o tabi örtünün muazzam görünümüyle buluştum. Etraf sis kaplıydı, içimde de coşku…
Kahvaltı için hazırlanırken ailenin diğer fertleri geldi. Gün içinde çalışmamız burada oluyor. Çay toplama, bahçeler ve diğer işler için dağa çıkarız. Sofrayı kurdum. Ben ve dayım kahvaltımızı yaparken, diğerleri de hem çay içti hem de sohbet ettik.. aile sohbeti…
Gündem belliydi. Bulunulan girişimle ilgili gece yatmadan radyodan dinlediklerimiz, onların da televizyondan izledikleri üzerine…
Yağmur şiddetini ara ara arttırıyor ara ara azaltıyordu. Çalışmamıza pek engel değildi. Aksine yağmurda çay makası daha iyi işler. Giydik muşambaları ve girdik çaylığa. Başladık çalışmaya. Çatal kuyruk kuşlarıyla çevriliydik. Teleferik teline konup bizi izliyor, çaylıkta olan hareketliliğimizin havalandırdığı sinekleri de avlıyorlardı. Sis çoğunlukla sarmıştı ve çise halinde de olsa yoğun bir yağmur vardı. Bu aralıklarla arttı ve azaldı. Üşüten bir hava yoktu. Muşamba dış etkilerden tamamen koruyor sonuçta…
Öğlen ezanına kadar çalıştık. Sonra çaylıktaki tenteleri yukarıya doğru taşıdık. Bir aydır çalışmıyordu kaslarım ve iki gündür çalışmaya başlamıştım. Bir tente taşıdım. Çok ağır değildi. İkinci tenteyi almaya geldim ki, yerinden kaldırmam olsun, taşımaya çalışmam olsun, beni soluk soluğa bıraktı. Öyle ki, sırtımda yoğun bir yanma oluştu, kaslarım yanıyordu…
Bunu çokça yapıyorum kendime. Biraz acımasızım. Bir ders aldım ancak. Yanlış bir hareket, benim hayat fonksiyonlarımı kötü yönde etkileyebilir. Buna müsade etmem doğru olmaz. Eğer dahasını yapmak niyetim var ise…
Öğlen vaktinden sonra yemeğimizi yedik. Yağmur aynen devam ediyordu. Yemekten sonra tatlı bir yorgunluk çöktü üzerimize. Herkes bir köşeye geçti. Ben de odama, yatağıma geçtim. Uyuya kalmışım.. tatlı uyku…
Kısa sürse de, dinç kaldırdı beni. Dışarıya çıkıp biraz soluk aldım. İçten de uyandım. Enerjiyi içime yolladım solukla…
Yanıma kahve çekirdeği almıştım, dedemin el değirmeninde. Çekirdekleri kuzine üzerinde kavurdum biraz, rutubetibi aldım. Sonra el değirmenine tekrar alarak öğüttüm. Öğüttüğüm kahveyi de demledim. Muazzam kokuyordu. Ortama güzel bir ambians yaşattı. Lezzeti de harikaydı…
Dayım ve ben hariç diğerleri eve doğru yollandı. Ben birkaç işi hallettikten sonra duşa girdim. Bu evde ikinci duşum. Elbette sıcak suyum vardı. Bir yandan yıkandım, diğer yandan yıkanacak çamaşırlarımı da yıkadım. İş bölümü önemli. Bazı işleri bir sürecin içerisinde yapmak işleri kolaylaştırabiliyor. Duştayken dayıma telefon geldi ve komşumuz çay demlemiş, bizi bekliyormuş. Ben hemen hazırlandım ve komşumuza doğru yollandık. İyi ki de geldi. O da yalnız başına bu yağmurda eve tıkılıp kalmıştı. Biraz can geldi ona da. Oturduk sohbete. Güzel bir vakit geçirdik. Bakın! Dağdayım ve sosyallik denilen işi de yerine getiriyorum. Düşünce paylaşımı, yemek-içmek, gülmek-eğlenmek, velhasıl güzel vakit geçirmek de gerçekleşmiş oluyor. Bu sadece dağda yaşadığım ufak bir süreç. Bazen soruyorlar “Tek başına ne yapıyorsun oralarda yada nasıl dayanıyorsun?” veya “Hiç insanlarla bir ortam paylaşmıyor musun?” diye. Sosyalleşmeme takılıp kalınmış sorular. Yani sosyalleşmeden kastları neler, kafalarında ne var bilmiyorum ama devamlı bir aktiflik içindeyim. Burada gün içinde, şehir içindekinden daha gerçekçi paylaşımlarda bulunuyorum. Mesela bir sokakta tanımadığım insanların içinde sessizce dolanmak yerine, yine misal veriyorum 20 kişinin yaşadığı yol boyunca herkesle selamlaşıp, hal hatır sorarak veya birşeyler danışarak geçirmemin gerçekçiliğini ve “Yaşadım” dedirtisini daha çok önemsiyor ve benimsiyorum. Bu misal en küçüğü. Diğer yandan ziyaretime gelenler, benim gittiklerim, komşu ziyaretleri, aile ziyaretleri, arkadaş gezileri, başka şehir süreçleri diye hayat bir şekilde dolu dolu geçiyor işte. Pek bir gayret göstermeden, gelişine yaşamak işte. Benim için önemli kısımı ise, “Yaşadığım ne kadar gerçek ve etkili”…
Yatsı ezanına doğru dağ evine doğru yollandık, vedalaşarak. Eve, önünü göremeyeceğin bir karanlıkta ve alabildiğince görünmeyen yeşilliğin içinde döndük. Vadiye baktığımızda da 20-25 hanenin ışıkları…
Yağmur yoğun çise halinde devam ediyor. Dişlerimi dışarıda fırçaladım. Vadiye bakarak. Karanlığa, serinliğe ve misliğe dalarak…
—–
Dağ Evi 3. Gün
22 Temmuz 2016
Sabah, üşüyerek kalktım. İnce nevremisi boğazıma kadar çektim ve yattım. Gece ise tuvalete giderken çatının saçağında gördüğüm farenin biraz tedirginliği vardı. Büyüktü ama yanıma gelme ihtimalini düşününce yok ettim ve uykuya daldım…
Saat 8’de kalktım. Dışarısı serin, nevresimin altı sıcak. Öyle güzel ki…
Daha geç olmadan kalktım ve kuzineyi yaktım. Bir yandan da çayı üzerine koydum ve elimi yüzümü dışarıdaki muslukta yıkadım. Dışarının serinliği ve ne olduğunu tam idrak edemediğim o güzel kokular…
Kahvaltımızı yaptık dayımla ve diğerleri de geldi evden. Birer çay içip, muşambaları da giyip, girdik çaylığa.
Bugün Cuma günü. Ezana yarım saat kala çıktık çaylıktan ve eve geçtik. Üzerimizi temizledikten sonra da namaza geçtik. Hutbemizde Milli İradenin gücünden, ona gelen şehitliklere ve birlik beraberliğimizin daimiyetine dair hüssedilir kelamlar edildi. Hutbenin sonunda 3 kere Kelime-i Şehadet getirdik ve farz namazına durduk. Namaz bitmeden yağmur başlamıştı. Bir anda bastırdı. Bereket maşallah. Ne de güzel yağdı. Namazdan sonra Cumalaştık ve ayrıldık camiden. Doğru dağa…
Dağ evine geldiğimizde ailemin güzel kadınları sofrayı kurmuştu. Ne de güzel bu karşılamalar…
Bir kadının varlığı, eğer hissettirirse böyle güzelliklerle ve dahasıyla, çevresindeki adamlara da güç verir. Allah daim etsin inşallah o güzel kadınları hayatlarımızda…
Yemeğin ardından çaylığa girdik. Bir ara verip elma ağacına çıktım. Yaz elması diyorlar. Altı tane kadar topladım. Fazla da yoktu ama tadı enfesti. Isırdım, ısırınca sulanışını emdim ve çiğnedim. Muazzam…
İkindiyi geçmişti işi bıraktığımızda. Sonra biraz istirahate geçtim. Diğerleri de aşağıdaki eve gittiler. Kısa bir istiratten sonra ayaklandım. Normalde yıkacaktım ancak tek havlu getirmiştim. O tek havlu da burada kurutmada sıkıntı yaşadığım için pek kullanmaya içimi rahat ettirmedi. O yüzden bu gece pek kirli olmadan ve yıkanmamış şekilde yatacağım. Bu mahrumiyetleri sorun etmem. Zaten bunun için buradayım…
İçimden geldi ve kurabiye yapayım dedim. Ama neyle..?
Bir yumurta buldum. İçine biraz şeker, bal ve pekmez koyup çırptım. Oran yok. Ne kadar istiyorsam. Geçmiş tecrübeleri de konuşturduk diyelim…
Biraz da sıvı yağ ekleyip çırpmaya devam ettim. Sonra unu ekledim ve hamuru hazırladım. Hazırladığım hamura bir parça çikolata rendeledim ve dondurucuda olan daha önce birine toplayıp sakladığım likapalardan da kattım içine. Mora dönen bir renk aldı kurabiyeler. Tepsiyi yaplayıp, dizdim ve kuzinenin fırın kısmına koydum. Dağda ilk kalışım, dağda ilk kurabiyem ve kuzinede ilk hamur işi yapışım. İşte tam da bu yüzden, pişirme süresini ayarlayamadım. Kuzineyi baya yakmıştım ve dipleri yandı kurabiyelerin. Yanık kısımlarını temizledim ve tadına baktım. O nasıl tat öyle! Onca tarif denedim de böylesini yemedim. Benim için harika bir tattı. Böyke bir ortamda ve öyle bir olumsuzluğa karşın nefis bir tat! İşte doğaçlama yaşam bu…
Akşam ezanından sonra komşumuza gittik, çay içmeye. Biraz sohbet ettik. Yatsı ezanını geçmişti ki, artık uykum geldi ve kalktık. Zifir karanlık, hafif hareketli canlı sesleri, uçsuz sessizlik de arkasında…
Eve gitmek ne de güzel bu yollardan…
Eve geldik. Evi açtığımda sıcacıktı içi. Kuzine sıcaklığı korumuştu son attığım odunla. Sıcak bir eve girmek ne güzel…
Yatmak için hazırlandım. Dişlerimi dışarıda fırçaladım. Etrafı dinledim, karanlığı seyrettim. Bu bile bir keyifti benim için. Ama sırf bu değil. Düşünün, tuvalettesiniz ve hemen karşınızdan bir akrep geçiyor. Daha doğalı fazla olmamış. Hızlı hızlı bir yere gidiyor. Siz yine sakince işinize bakıyorsunuz. İşte bunu kabullendiğinizde ve yaşayabildiğinizde, yaşamı kolaylaştırmış oluyorsunuz. Benim için kolay, çünkü o canlıyı tanıyorum. Zarar vermeyeceğini biliyorum. Verme ihtimalini ortadan kaldırmayı da…
Bazıları bu yaşama sahip olmak, evlatlık edinmemizi ve dahası tekliflerle irtibat kurabiliyor. Şaka veya değil. Ama gerçek ise bu dediklerimi unutmasınlar. Burada yani kırsal yaşamda kabullenmeden, bu yaşamın tadına varamazsınız. Arıyı elinizle zarar görmemek için değil zarar görmesin diye uzaklaştırmazsanız, bu hayatı tam anlamıyla hissedemezsiniz. Bunları da düşünmeli…
Üçüncü geceye ulaştık. Şimdi yataktayım. Düne nazaran biraz daha sıcak. Karanlık ise aynı. Sesler de ayırt edemeyeceğim muazzamlıkta aynen devam ediyor pek çok canlının eşliğinde. Gecemiz hayır olsun inşallah…