Bir Kırsal Adam ve Gezgin Kadın Hikayesi
1. BÖLÜM: “Hayal miydi?”
Adam girdiği ormanda, seçtiği yerde, yaktığı ateşle, ısıttığı suyla, demlediği kahveyi; hafif eğimli, nemli toprağın üzerine serdiği kabanının üzerinde oturup yudumlarken, bir ses duydu!
Etrafına bakındı, tam karşısındaki çalılıklarda hafif bir kıpırtı gördü. Ormana aşık, doğaya aşina Adam, orada her ne varsa ürkütmek istemedi. Gözleri çalılıkta, hareket etmeden sessizce bekledi. Ses gittikçe yaklaşıyordu… Yaklaştı.. yaklaştı…
Adam; “Bir domuz, çakal yada karaca olmalı” diye geçirdi aklından ya da bir sürüngen… Merakına yenilip, yavaşça öne eğilerek çalılara doğru keskin bir bakış salladı. Gördüğü şey…
Ama nasıl olabilirdi!..
Burada, ormanın bu tenha köşesinde bu küçük ayaklara sahip çocuğun ne işi vardı! Dizleri üzerindeki çocuk birden ayağa kalkınca, artık ayaklarından daha fazlasını görebilmişti. Bu yaştaki bir çocuk, ormanın içinde, hem de tek başına! İşin garip yanı da çocuk çok sakindi.
Adam, şaşkın ifadesiyle yerinden fırladı, çocuğa sakince yaklaşıp kollarını uzattı. Tepki vermeyince kucaklayıp düzlüğe, kendi kamp alanına taşıdı. Çocuk belki korkudan, belki soğuktan, belki de her iki sebepten, çok belirgin olmayan titreme yaşıyordu. Adam, kucağında olan çocuğun normalden soğuk bedenine değerken, bunu hissetmişti. Şaşkınlığın etkisi üzerinde, hızlı hareket ediyordu. Çocuğu yere bıraktı. Ateşin yanında yere serdiği kabanıyla çocuğun bütün vücudunu sardı. Bir yandan da kollarıyla çarçabuk ısınsın diye sardı ve sakinleşmek için kendini baskılamış bir ses tonuyla çocuğun kulağına:
“Korkma… Korkma… Tamam.. Şşş…”
Adam endişeyle olayı anlamaya çalışıyordu. Neden bu kadar endişeliydi? Sorun yok. Çocuk da iyiydi. Ama birşey vardı sanki. İçi içine dar gelecek hareketlilikte…
Adam, kendi endişesine dalmış, anlamlandırmaya çalışırken, çocuk Adam’ın kollarından kurtuldu ve ayaklandı. Titremesi geçmiş gibiydi. Üşüdüğünden değil tedirginliktendi titremesi. Adama, o küçük eliyle ormanı gösteriyordu. O an için neden konuşmadığını düşünemedi bile Adam ve “Tabi ya! Tek başına olamazdı bu dağın başında.” diyerek yanına bıçağını ve baltasını da alıp çocuğun gösterdiği yöne doğru ilerledi. Ortadan kaybolmadan son bir arkasına bakmayı ihmal etmedi. Ateşin başında oturan çocuk da onu izliyordu, kabanın içinde kalmış, küçücük…
Yardıma ihtiyacı olabilecek birinin telaşıyla, koşar adımlarla, bildiği ormanı dolanmaya başladı. Aradıkları kişiye bir an önce ulaşmak istercesine adımlarını gittikçe hızlandırdı. Büyük açıklıklarda ağaçlara tırmanıp etrafı gözledi. Çok yoğun olmayan ama durmadan akan bir su kenarına ilişti gözü ve oraya doğru yollandı. Akışın hızlandığı yere yaklaştığında gördü birini…
Derenin kenarında beyaz ve kalın bir elbise, koyu kumral saçları ve teni, uzandığı toprakla giysisi dışında uyumlu bir Kadın…
Boylu boyunca yattığını gördü. Baygın gibiydi… Hızlıca yanına koştu ve yere çömeldi. İlk olarak kulağını ağzına dayayıp nefes alıp almadığını kontrol etti. Yok denecek kadar az, hafif bir hava çıkışı vardı. Başını ve boynunu hızlıca kontrol etti, bir darbe almamış gibiydi ve görünürde bir yarası yoktu.
Adam, Kadın’ı kucaklayıp düz bir alana taşıdı ve dikkatlice yere bıraktı. Üzerindeki yün gömleğini çıkarıp kadına sardı, az da olsa nefes alıyordu. Kadın’a ulaşınca endişesi dinmiş, yapması gerekeni hatırlamak için, kendini sakin tutmaya çalışıyordu.
Kalp atışı çok sakindi. Üşümüştü de. Her ihtimale karşı soluk borusunda nefes alışını engelleyecek birşey varsa bunu düzeltmek için nefes verdi. Verdiği nefesle kadın gözlerini açtı. Baygın bakıyordu. Hemen mataradan birkaç yudum su verdi Adam.. içti Kadın. Adamın gözlerine bakıyordu. Ne olduğunu anlayacak kadar algısı açık değildi. Gözlerini açtıktan bir süre sonra, biraz daha toparladı kendini. O süreçte Adam başında dikili, gözleri gözlerinde bir tepki bekliyordu, “çıt!” dahi çıkarmadan…
Vücudu ısınmaya başladı Kadın’ın, ara ara koluna boynuna dokunarak kontrol ediyordu Adam. Sonra, Kadın kısık sesle, “İyiyim..!” dedi. Adamın gerginliği duyduğu sesle boşaldı, dilinde ise: “Şükür…”
Artık sakin kalmak istemedi ve tüm o gerginliklerin üzerine, dizlerinin bağı çözüldü ve Kadın’ın yanına yığıldı kaldı…
Bir hayat, bilmediğin olsa bile, bir anda bildiriliyordu insana ve bildiği bilinmezliğe endişe duyabiliyordu insan.
Kendi içinde gözleri kapanmaya giderken son son yaşadıklarını düşündü:
“Bunu yaşadım ve anladım ki, maddi dünyanın dışında birbirimizi tanıyor ve anlayabiliyoruz da…”
Uzun sürmedi gözlerini tekrar açması. Eline değen, cismen değmesede aradaki kısa mesafeden sıcaklığını hissettiren Kadın’ının varlığını duydu. İçinden tasvire başladı:
“Gözlerim açık, ağaçların rüzgarla olan birliğine dalmışım. Salınıyor da salınıyorlar. Çıkan ses çok güçlü değil ama yaşadığıma ve gördüğüme delil… Sol elimin üzerine bir sıcaklık geliyor. Kımıldamıyorum. İçim boşalmış kalmışım öylece. Kafamı sola döndürdüm. Kadın atıyordu. Gözleri açık. Benim pozisyonumda ağaçların uç noktalarına dalmış izliyor, göğsünün inişi ve çıkışı arasında olabildiğince uzun süreçle. Aklında ne var kim bilir… Sıcaklığının olması güzel. Onu hissetmek de. Yaşıyor olması güzel, hayatıma bir şekilde dokunan bu hayatı yaşamda tutma vesilesini yaşamak da. Tüm tedirginlikler heyecan ve hayret de güzel. Ama şimdi başka güzel.. Sıcaklığını hissedince. Yaşadığını bilince…”
Sonra adamın aklına bir an çocuk geldi. Kamp yerinde tek başına bırakmıştı onu.
“Ya olduğu yerde değilse!” diye geçirdi aklından…
Peki ya Kadın.. Kadın’ı ne yapacaktı..? Aynı anda iki yerde de olamazdı ki…
Doğruldu ve Kadın’a baktı. Kadın, kafasını hareket ettirmeden, gözlerini çevirerek Adam’a doğru baktı.
“Birbirimize soracaklarımız var elbet. Şu anda hayatta olmana seviniyorum. Ancak kamp yerine gitmeliyiz. Gidene kadar endişe duyma. Şimdi seni kaldıracağım ve hızla gideceğiz tamam mı” dedi Adam.
Kadın, Adamın söylediklerini onaylamak adına gözlerini bir kere uzunca kapalı tutup açtı. Adam derin bir soluk alıp harekete geçti. Doğruldu ve kollarını yerde yatan Kadın’ın altından sokarak kucakladı. Kadın yorgundu. Başını adamın boynuna dayadı. Soluğu sakindi ve Adam’ın boynuna usul usul vuruyordu. Adam adımlarını hızlandırarak ve bildiği en güvenli yoldan kamp yerine doğru ilerlemeye başladı. Kollarını boynunda kenetleyen Kadın’ı daha sıkı bastırmıştı bedenine. Kollarının arasında kaybolmasada, ince bir dal parçası taşır gibi taşıyordu Kadın’ı. Bir zarar daha görmeden iyi olsun istiyordu. Gidecekleri yere onu sağ salim ulaştırmak, Adam’ın boynuna bir borç olarak yerleşmişti artık…
Kamp yerine ulaştıklarında, etraf sakindi. Kadın’ı, dinmeye yakın ateşin yanına, serili kabanının üzerine bıraktı. Çocuğu da burada bırakmıştı ama yoktu. Onu da bulunca bir derin rahatlık soluğu alacaktı ki Gökyüzü belirdi, daha önce dinlenmek için yaptığı ve zaman zaman keyifli uykular çektiği, sadece yatacak kadar yeri olan barınağın önünde. Kokusunu almış olacak ki…
Adam’ın duyarlı kedisine verdiği isimdi, Gökyüzü. Onu yeni doğduğunda sadece sevmişti. İçten sevmişti. O da, Adam’ı hiç bırakmamıştı. Gözleri göğün mavisi, saçları ise güneş sarısıydı. Uzaktan Adam’a bakıyordu…
Yanına giderdi ama gitmedi. Adam, bir şey göstermek istediğini anladı, yanına gitti ve çocuğu gördü. Muhtemelen birbirlerini bulunca oynamış ve yorgun düşmüşlerdi. Çocuk uyuyakalmış, Gökyüzü ise emanet saydığı çocuğun başında beklemişti ve şimdi de, ayaklanıp nerede olduklarını haber vermek istercesine sahibini yanına çağırıyordu işte…
İçi rahatladı Adam’ın, hissettiği tek rahatlık ikisinin de yaşıyor olmasınaydı. Cevaplanması gereken çokça soru vardı. Ancak, Adam alacağı cevaplardan önce, herkes iyiyken bu anını tadını çıkarmak istedi. Ateşi harlayıp diğer yanına uzandı, bu sakin yerde ateşin çat çut sesleriyle…
Odunların yanarken çıkarttığı çatırtılar Adam’a ninni gibi gelmişti, oracıkta uykuya kalmıştı. Bir süre uyudu. Uyandığında göğsünde kıvrılmış uyuyan Gökyüzü’nün kuyruğu ile göz göze geldi. Hemen başını çevirip Kadın’ı aradı.
Yoktu!
Telaşla yerinden fırlayıp etrafa baktı.. yoklardı. Buraya nasıl geldiklerini bilmediği gibi, yine bilinmez bir şekilde gitmişler miydi..?
Tekrar kafasını koydu yere. Tepeye bakmaya devam etti. Gözlerinde canlandı Kadın. Acaba rüya yada hayal miydi? Üzerinde beyaz ve kalın bir elbise, koyu kumral saçları ve ona uyum içinde teni, başında beklediğine emindi ve beklerken uzun uzun telaşla baktığı ela gözleri, kucağındayken hissettiği hafif ama kırılgan olmayan bedeni…