Bir Kırsal Adam ve Gezgin Kadın Hikayesi

3. Bölüm: “Cevaplanan Sorular”

Adam, bir an için bu gizemden zevk aldığını düşünmeye başladı. Şaşırmamış, daha çok uyuşmuş gibiydi. “Hadi artık anlatın!” dedi. 

“Bu çantadan ve giysiden mi yoksa ormandaki o durumdan mı başlamak isterseniz başlayın, artık bedenim de beynim de yoruldu. Belki çözümler gevşetebilir” diye ekledi.

Ve anlatmaya başladı Kadın…

“Öncelikle size teşekkür ederim. Beni ve oğlumu hayatta tuttunuz. Size denk gelmemizde ayrı bir güven sağladı. Sizden önce anneannenizin çanta hariç her şeyden haberi var. Bu eve gelmem bile rastlantı değil. Bilerek geldik, güven duyarak…

Ben gezgin bir kadınım. Eşim vefat edeli birkaç yıl oldu. Hayatımı oğlumla gezerek geçiriyorum. O daha küçük ve bu geziler onu hızla büyütüyor ve aramızdaki bağı güçlendiriyor. Çıktığımız bu yolun adına “Hakikatin Peşinde” ismini verdik. Tüm yansımaları daha güçlü ve tutkulu yaşamak için toprak parçalarında geziyor ve konaklıyoruz. Çokça tek başımızayız. Bilmediğim yerlerde kalabalık olmaya özen gösteriyorum.

Ancak bu topraklara hiç gelmemiştim ve yalnız gezmek istiyordum. Öyle de yaptım. Gezmeden önce belli noktalara ihtiyaçlarımı koyarım. Gereken bir kaç parçayı da yanıma alırım. Yaylaya çıkmıştık, kimse yoktu ortada. Yayla evlerinin kapısı genelde kitli değildir, siz de bilirsiniz… Birkaç gün bir evde kaldık. Gündüzleri ise etrafı gezdik. Bir gün sabah giyinmiş, yola çıkacakken oğlum ortada yoktu. Dışarıya çıktım, koşa koşa etrafa bakındım bağırdım ses yoktu. Bir süre sonra oldukça uzaktan bir ses geldi. Çığlık değil ama benim bağırışıma karşılık bir sesti sadece. Koşarak o yöne doğru gittim, ben gittikçe o da uzaklaşıyor gibiydi. Uzun bir yol gittim. Ses olduğu yerde gibiydi. Ani bir gök gürültüsü patladı. Sese yaklaştım. Gök gürültüsü ve aydınlanmalar artıyordu, sonra oğlumu gördüm. Tebessümle karşıladı beni. Bense korkudan sarstım onu, o da korktu. Hafif uzağımızdan ses geldi ani hareketimden sonra. Karacayı gördüm. Peşinden gelmiş anlaşılan, ancak oldukça uzaklaşmıştık. Yağmur, sis, sağanak, geriye dönmeyi göze alacaktım ki rüzgarın estiği yerden duman kokusu geldiğini hissettim. Hızla o yöne doğru yürüdük. Bir kulübe ve kapısında yaşlı bir amcanın odun almış, eve girdiğini gördük. Koşarak ve bağırarak yanına gittik. Tebessümle ve alışkan bir tavırla karşıladı. Bizi içeri davet etti. Eşiyle yaşıyormuş, yakında ineceklermiş şehre doğru. Durumu anlattık, kısa bir süre de yanlarında kaldık. Geriye dönüp çantaları alacaktık ancak değerli bir şey yoktu. Buradan da eşya bıraktığım diğer yere gidecektik. O yüzden içim rahattı. Çanta mevzusu budur yani. Dere kenarındaki halime gelince…”

Biraz soluklanmak adına, musluğa dayadığı bardağa, dağdan yeraltı ve yerüstünde nice canlı ve cansız varlıklara sürünerek gelen suyu yudumladı. Çömelerek ve üç yudumda, yavaşça, tadına vara vara… Soğuğuyla hararetli anlatışına bir serinlik getirerek.

Sonra devam etti:

“Aslında tam olarak ne oldu bana bilmiyorum. Dolaşarak eşyalarımı bıraktığım diğer bir noktaya gidiyorduk. Bu sırada  biraz soluklanalım demiştik. Oğlum etrafta gezerken bende küçük bir ateş yakmak için çalı çırpı topluyordum. Başımın döndüğünü ve aldığım nefesin ciğerlerime yetmediğini hissettim. Bu hissi anlatamam. Eşimin vefatından sonra bunu ikinci kez yaşadım. Çaresizlik içinde oğlumu düşündüm, bana bir şey olursa… Kalan nefesimin yettiği kadar oğluma seslenmeye çalıştım, gerisini hatırlamıyorum. Uyandığımda beni yeniden hayata döndüren gözlere bakıyordum…”

“Peki ama neden haber vermeden gittiniz.” diye sordu Adam.

“Oğlum çok acıkmıştı. Uzun zamandır yemek yememiştik. Sizi uyandırmak istemedik. Geldiğimiz gibi gitmeyi tercih ettim. Dönüş yoluna girdiğimizde ise anneannenizle karşılaştık. O sizi merak etmiş geç kalınca. Bizi yabancı görünce de sordu kim olduğumuzu. Sizin arazinizin sınırlarındayken denk gelmiştik. Ben de olanları anlattım. Sonra bizi bırakmadı ve eve davet etti…”

Anlattıklarıyla tüm taşlar yerine oturmuştu.

“Peki ya oğlunuz neden hiç konuşmuyor”

“Onu uzun zamandır dillendirmiyorum. Biraz zaman verin. Sizinle daha sonra paylaşacağım…” derken soluğunu bitirdi ve derin, yeni bir soluk aldı. O sırada Anneanne mutfağa yanlarına geldi. Adam’ın sırtını sıvazlayıp yatmaya gideceğini söyledi. Bunun üzerine herkes odalarına dağıldı. Adam yatağına sırtüstü uzanıp, ellerini başının arkasında birleştirmiş olanları düşünüyordu.  “Ben bu kadının hikayesinin neresindeyim. O ve Çocuk, benim hikayemin neresinde” diye geçirdi aklından, inancına göre: “Nedensiz yaşamıyorduk.” İçten içe de, daha fazla şey olduğu ve bunu öğrenmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu hayatlara dokunmasında bir dönüm noktası olabilirdi.

Sabah evin her yanını saran harika bir kokuyla uyandı Adam. Tabii ki ekmek!

Gün yeni ışımıştı. Horozlar çığırından çıkmış gibi, Adam’ı uyandırmak istercesine fazladan bağırıyorlardı sanki.

“Uzun bir uykuya ihtiyacım varmış” diye düşündü Adam kalkarken. Daha erken kalkardı ancak, bedeni ve zihni, biraz kapatmak istemişti kendini. Bir de kalkınca anımsayamadığı rüya vardı. Belki hatırlardı…

Mutfağa indi. Anneanne ve Kadın mutfaktaydı. Erkenden ekmek yapmışlar, sofrayı hazırlamışlar, pişmiş ekmekten ufak ufak atıştırıyorlardı. Adamı görünce ona döndüler. Adam selam verirken, şöminenin yanındaki sedirde uyuyan ufaklığa tebessüm etti, gözleriyle diğerlerine onu işaret ederek…

Şöminenin önünde ateşi ara ara harlamak ve ısınmak için oturan Anneanne’sinin yanına gitti, eğildi ve her sabahki gibi mis gibi kokan ince tülbentinden başını koklayarak öptü. Doğrulurken de kadına gözleriyle selamını yineledi. Bir parça ekmek aldı, şöminenin üzerinde duran radyodan hafif ses açtı, sırtını ateşe vermiş ısınırken…

Sofraya oturdular. Şöminenin önünde duran ve ağır ağır demlenen çaydanlığı alıp çayları doldurdu Adam. Ufaklığa paşa çayı yapmıştı. O da kalkmıştı, az önce dışarıda kalan çıplak kolunu öperken Adam,  değen sakallarından huylanmış olacak…

Sakince kahvaltılarını yaptılar, hep beraber topladılar sofrayı ve çaylarını içmeye devam ettiler. Çocuk dışarı çıktı, Gökyüzüyle oynamaya…

Kadın, “Biz artık gidelim ve yolumuza bakalım” dedi. Anneanne ağzını açmadan Adam ani ve kesin sözlerle: “Bir süre daha burada kalın, size buraları gezdireyim. Sonrasında gidersiniz” dedi.

Kadın biraz mahcup ve aksi düşüncede olsa da sesini çıkarmadı. Adam çayını içtikten sonra bardağını yıkarken “Dağda biraz işim var; budanması gereken ağaçlar vardı. Onları halledip dönerim” dedi. Kadın, “Bizde gelelim! Hem oraları görür, hem de size yardım ederiz.” dedi. Hemen hazırlanacaklarını söyleyerek mutfaktan çıktı, Adam’ın bir şey demesini beklemeden…

Anneanne ev ve iş giysilerinin olduğu, bir giysi dolabı göstermişti, oradan birkaç parça giysiyle, eski yün bir gömleği üzerine geçirdi. Gülerek geldi Kadın, üzerindeki büyükçe ve Adam’ın gömleklerinden biriyle… Yakışmıştı.

Güçlü bir kadın tavrıyla ve bunu kanıtlamak ister bir halde durdu Adam’ın karşısında. Gülümsedi ve bir göz kırptı: “Hadi! Gitmiyor muyuz?” deyip yerinde duramaz hareketlerle çıktı dışarıya.

Adam, Anneanne’sini Allah’a emanet ederek, Kadın’ın hareketine hoş bir tebessümle karşılık verip, aletlerini de sırtlanarak Kadının ardından dışarıya çıktı. Dağa hızlı çıkardı. Beden fonksiyonları için günlük vazgeçilmez kondisyonuydu. Yavaşlamamak içinde çocuğu omuzuna almıştı. Adam’ın kafasına sıkıca tutunmuş olan Çocuk, yüzüne güneşli olsa da vuran serin rüzgarın tadını çıkarıyordu…

Kadın yollara yatkındı. Hızı Adam’la aynı olmasa da, ona çok yakındı. Hızla ulaştılar araziye. Gökyüzü de peşlerindeydi. Çocuk onunla arazide dolanmaya, yuvarlanmaya, oynamaya gitti. Adam ise işe koyuldu, bir yandan ağacın üzerinden dalları keserken, bir yandan da hangi dallar kesilmesi gerektiğini anlatıyordu Kadın’a. —Bu işlem birlikte yaşadıkları ağaçların ilacıydı. Hepsi meyve ağacıydı, bu işlem mahsulleri de artıracaktı.— Kadın, Adam’ın kesip aşağıya attığı dalları bir araya toplayıp, dağ evine yakın bir yere taşıyarak istifliyordu. Bu hareketi hoşuna gitmişti Adamın, istemeden bunu usulüyle yapması güzeldi Kadın’ın. Güven hissettirdi. İnsanın gerisini düşünmeden yaşaması harika bir güven duygusunu da beraberinde getirir. İş bilen ve üşenmeyen insanlara güven bundandır.

Kadın, evin yanına bir kere daha dalları götürmüş gelirken Adam seslendi:

“Yukarı gelmek ister misin!”

Kadın ağacın yanına gelirken, “Olur, ama yardım etmen gerek!” dedi tebessümle…

Adam, en alt dala yaklaşıp elini uzattı ve tutmasını istedi. Kadın elini tuttuğunda hızla onu yukarıya kendine doğru çekti. Hiç zorlanmamıştı, güçlüydü! Kadın şaşırdı, bu kadar kolay olacağını düşünmemişti. Şaşkın bir bakış ve tebessümüyle tutundu Adam’a…

“Sadece bana tutunma, dala da tutun!” dedi Adam imalı ve hınzır gülüşüyle. Kadın da imayı anlamış bir gülümsemeyle tutundu dala ve Adam’ın çıktığı yerden tırmanmaya başladı ağaca. Tutunacak bir yer kalmayınca yardım istedi adamdan. Tam tutunacakken, Adam’ı elektrik çarptı ve ani bir tepkiyle geri çekti elini. Kadın elini tutacağına olan güvenle rahat hareket ettiğinden bir anda dengesi şaştı ve göğsüyle ağacın bedenine çarptı. Adam tedirgin, yukarıdaki daldan aşağıya atladı. Kadın’ı kontrol etmek ister hareketlerle ve tedirgin bakışlarla Kadın’a bakıyordu.

“Bir an çarptın beni ve ne oldu anlamadım. Çok özür dilerim. Gel yanıma diye demeseydim keşke…” Biraz canı sıkılmış olduğu belliydi.

“Sorun yok. O kadar da narin değilim. Hem ezilmelere yaralanmalara alışığım. Unuttun mu? Uzun zamandır yollardayız. Bir şey olmadı hem, merak etme!” Adam’ın iyi hissetmesini isteyerek…

“Gel, tutun bana! Şu dala otur da biraz soluklan” diyerek en rahat oturabileceği dalı gösterdi üzerindeki yeleği çıkarıp, oturması için yer hazırladı Kadın’a. Gerek olmasa da gönlü rahatlasın diye dediğini yaptı Kadın. Bu ilgi hoşuna gitmişti Kadın’ın… O anda bir rüzgar esti, kadının saçlarından dağılan bir tutam kokuyu, kısacık mesafesinde oturan Adam’a ulaştırdı…

Kokusu büyü gibiydi. Adam gözlerini uzunca kapalı tutup derin  bir soluk aldı. Soluğunun sesine Kadın döndü ve izlemeye başladı. Bir şey mi oldu diye düşünürken Adam gözünü açtı. Göz göze geldiler. Adam ne yaptığını anladığını düşünerek gözünü kaçırdı.

“Nasılsın, bir yerin acımadı değil mi?

“Hayır. Abartılacak bir şey değil, gayet iyiyim. Bu kadar telaşa gerek yok” dedi Kadın imalı bir gülümsemeyle…

Kadın konuşurken Adam ilgiyle dinliyor ama daha çok hareketlerini inceliyordu. Salık saçları rüzgara karşı gelemeyip Adam’a doğru hafif hafif uçuşuyordu. Ve adam her defasında içine çekiyordu bu büyülü kokuyu.

“Anlıyorum. Bizi emanet saydın ve bize bir zarar gelmesini istemiyorsun. Cidden artık rahatla. Bir şey olsa saklayacak değilim.”

“Pekala! Sözlerine güveniyorum” diyerek tebessüm etti Adam.