Bir Kırsal Adam ve Gezgin Kadın Hikayesi

4.Bölüm: “Yolculuk Öncesi”

Sonrasında Adam yaptığı işi Kadın’a anlatmaya başladı. Birlikte tepeye doğru tırmanıp, budama işini birlikte yapmaya başladılar. Aşağıda biriken dalları görünce Kadın ağaçtan indi ve taşımaya devam etti. Adam, güven hissederek ara ara onun işleyişini izledi…

Ağacın alt dallarındayken sormuştu Kadın’a:

“Oğlun neden konuşmuyor”.

Gözleri daldı Kadın’ın, bir yandan da çalışma içgüdüsüyle el işine devam ediyordu. 

“Eşim…” dedi ve ekledi:

“Biz bir trafik kazası geçirdik. Detaylarını hatırlamak istemiyorum artık. Eşimi orada kaybettik. Oğlum onun şokuyla konuşamaz oldu. Babasını o halde görmesi de cabası. Bizim ise yaşayacağımız varmış işte…

Ama oğlumda bir şey var, biz soru sormasak bile bakışarak, hal ve hareketlerimizle anlaşabiliyoruz. Benden de çok bir şey istemez zaten, kendi halleder işlerini. Çok küçük olmasına karşın ihtiyaçlarını kendi görebilen güçlü bir oğlanla ben de o gücü hissederek hakikatin peşine düştüm. Bir gün rüyamda yollar göründü bana; oğlum önümde ben ise onu takip ediyordum, “Hakikat” diye diye devam ediyordu yoluna…

Ben de gezgindim evlenmeden önce, “Neden olmasın” diyerek ona bildiklerimi yaşatmak ve yaşamadıklarımı da birlikte yaşamak istedim. Böylece düştük yollara… Şimdilik konuşmaya ihtiyacı yok gibi, ancak derse çok dolu konuşacak gibi. Yollarda her yerde gün batımlarına vakit ayırırdı. Dalar gider düşünürdü. Tebessümü hiç eksik olmazdı…”
Adam dalları kesmeye devam ederken, anlatılanları tebessümle dinledi. Tebessümü de ondan olan, kendine benzettiği bu davranışlaraydı…

Sonra gece gördüğü rüyayı hatırladı, Kadın’ın “Hakikat” deyişiyle. Çocuk vardı. Elinde kuş ve hızlı hızlı çarpan kalbi. Gözleri dolmuştu Adam’ın, çocuğun dilindeki “Hakikat” deyişiyle…Yine hislenmişti Adam ve içinde bir şeyler oluşmaya ve anlamlandırma ihtiyacı duymaya başladı. Diğer yandan Kadın ve Çocuk yanındayken kendini işe kaptırmış ve yapacağından fazlasına soyunmuştu, destek bulunca… Öylece devam ettiler. Güneş dağa yaklaşmış ve batmak üzereydi. İkisi çalışmaktan, oğlan ise oynamaktan yorulmuşlardı. Adam ağaçtan inmiş, Kadın’la beraber budadıkları son dalları eve doğru taşıyorlardı. Taşıdıkları yere dalları bıraktıktan sonra birbirlerine baktılar. İşi bitirmenin tebessümü vardı ikisinde de…

“Yordum seni de, sağolasın…”

“Güzel bir deneyimdi. Uzun zamandır yaşamak istediğim.”

“Uzun zamandır budanmış dalları mı taşımak istiyordun” diye takıldı Kadın’a yarım tebessümle. Bir yandan da gün batımını seyredeceği yere doğru yürüyorlardı.

“Hayır tam olarak öyle değil. Senin bir gününü deneyimlemek…”

“Uzun zamandır benim yaşamımla ilgili deneyim yaşamak dersen beni daha önceden tanıdığını düşünürüm.”

“‘Evet!’ dersem bu güne kadar yaşadıklarımıza şüphe duyar mısın?”

Adam durdu, Kadın’a döndü ve şaşkınca sorusuna:

“Duymalı mıyım?” cevabıyla bundan sonraki durumlarını etkileyecek cevabı bekledi.

“Şu anda ki durumumuzla alakası yok. Öncelikle bunu bilmelisin. Hemen her gün yayınladığın, yaşamından parça olan deneyim ve tecrübelerinden oluşan paylaşımlar, yazılar ve mini programlara denk gelmiştim. Ne yalan söyleyeyim, kaza sonrası toparlanmamda da farkında olmadan destektin. Bir amacın vardı ve sonu bu dünyada değildi. O amaca öyle güzel gidiyordun ki, yola çıkmamda da bunu destek gördüm. Gezerken de takip ettim yaşantını. Bir şeyler çekiyordu sana doğru. Bir gece ateşin yanında uzanmış göğü seyrediyordum, koynumda da oğlum. Kuzey yıldızına daldı gözüm. Sonra gözümde canlandın. Topraklarını görmek istiyordum. Bir yerden başlamak lazım dedim ve biraz gezdikten sonra da seni bulacaktım, derken bu gündeyiz işte. O derenin kenarında gözümü açtığımda bana bakan gözlerini görünce içimde yaşadıklarımı fark edemedin tabi. Hayal gibiydi…

Gerçek olduğunu da, beni taşırken boynuna değen burnumdan aldığım solukta kokunu duyduğumda anladım. O zaman daha da sakinleştim. Sana güvenim, tanımasam da o kadardı…”
Adam, Kadın o anları anlatırken tekrar yaşadı. Bu sefer eksikler tamdı. Bu durum onu etkilemişti. Kadın’a güveniyordu. Aksini düşünmek ona zarar da vermezdi. Gerçek olduğunu düşünerek, yine muazzam bir işleyişin içinde olduğunu hissetti. Kim bilir, bu süreç sona erdiğinde neler yaşamış ve neleri anlamlandırmış olacaktı. Dün kucağında bir bilinmezi telaşla hayatta tutmaya çalışırken, bugün bilinen bir gerçeklik oldu ve olmaya devam ediyordu…

Adam, güneş batmadan seyir yerine geçmiş, manzarayı izleyerek dinleniyordu. Yüzünde tebessüm ve derin derin huzurlu düşünceyle… Güneş batarken oluşan renklere dalmış, yanındakileri unutmuştu. Kafasını çevirecekti ki, hemen sağ arkasında tebessümle oturan çocuğu gördü. Arada gözlerini uzun uzun kapatıyordu. Adamın seyre daldığı vakitlerde Kadın gideceğini söylemişti. “Dikkat edin!” diye uyardığını sonradan anımsadı.

Çocuğa dönüp “Gel” dedi. Birlikte toprağa oturdular. Bacaklarını aralayıp, çocuğun sırtını kendi göğsüne yasladı. Gökyüzü de çocuğun kucağına oturmuştu. Gözleri dalmış sessizce etrafı izliyorlardı, birbirlerine değen sıcaklıklarıyla…

Renkler yok olmaya başlıyor, tek bir renge dönüşüyordu. Adam, koklayarak çocuğun başını öptü. Çocuk, daha da bir güvenle yasladı sırtını, etrafı bu güzel batımla tekrar derin derin kokladı.. Adam da öyle…

Bir süre sonra, “Hadi bakalım eve dönelim!” dedi Adam.

Toparlanıp evin yolunu tuttular. Evden yanan odun kokusu ve açık olan camdan yemek kokuları geliyordu. Uzaktan mutfağın içi görünüyordu; kadınlar yemeğe koyulmuş, uyumla hızlı hızlı hazırlanıyorlardı. Eve girip selamlarını verdiler, evin kadınları onları doğru duşa yollayıp işlerine devam ettiler. Ufaklığı da yanına aldı Adam, annesini alıkoymasın diye. Birlikte yıkanıp mutfağa geldiler. Adam, anneannesinin boynundan koklayarak “Nasılsın” diye başladı sormaya. O da anlattı gününü, bir yandan da işine devam ederken…

Yine hep birlikte sofraya oturup koyuldular yemek yemeye… Kalkarken de bereketli sofralarına, bir dua yakıştırdılar. “Amin..!” diyen dillerle ve çocuğun içten bakışlarıyla sonlandırdılar yemeklerini…

Adam kalkıp çayı demledi, her demleyişinde dedesini andığı usülle. O arada kendinin de sevdiği ve çokça yaptığı portakallı fındıklı kurabiyeyi hazırladı, çarçabuk. Anneanne, Adam’ın bu hareketliliğine alışkındı ancak Kadın ilgiyle izliyordu…

İş ayırt etmezdi Adam. Yaşamını idame ettirmek ve keyif katmak için her şeye uzuvlarını karıştırmayı severdi. Bu sayede vücudunu alıştırırdı her duruma ve koşula. Gücünü ve kuvvetini spor olarak saydığı işlerden alıyordu. Güneş değince rengi açılan, aralarına sarılar düşen uzun saç ve sakalının bile, doğa koşullarına uyum sağlamak için kullandığı uzuvlar olarak görüyordu. Sakallarını yazın kısaltır, kışın ise olabildiğince uzatırdı soğuk havalara ısı kaybetmemek ve cildini soğuktan korumak için. Dalgalı saçlarını ise salmıştı. Aynı doğanın işleyişinde olduğu gibi, akışa bırakmıştı. Zaman zaman yeşil ve mavi geçişleri olan gözleri bile tabiatla bir uyum içinde adeta. Bunların farkında olması da bu yaşama olan bağını güçlendiriyor elbet…

Pişen kurabiyeler eşliğinde çaylarını içtiler. Adam kuzinenin yanında mayışmıştı. Sevdiği kurabiyelerden oldukça fazla yiyen Çocuk da Adamla beraber minderin üstünde yarı baygın uzanıyordu. Öylece uyuyakalmışlardı. Kadın onları uyandırmak için sesleniyordu, yataklar serilmiş, çocuğu da yatırmıştı. Adama da “Minderde bir yerin ağrımasın” diyordu. Yorgunluktan kalkamayan Adam’ın yanına eğildi, yüzüne düşmüş bir parça saçı parmak uçlarıyla kafasının arkasına doğru attı. Adam yüzüne sürünen parmağı hissedince ürperdi. Aniden doğruldu ve oturdu. Ayılmaya çalıştı. “Afedersin” dedi kadın. “Af dileyecek bir durum yok” dedi tebessümle. Yarı baygın göz kırpışıyla hayırlı geceler dileyip yatağına yollandı Adam. Yattığı gibi de uyumuştu.

Bedenine dokunulduğunu hissederek, irkilerek uyandı. Kimse yoktu. Rüyaydı…

Dinçti. Sabah olmuştu. Çarçabuk kalktı, giyinip mutfağa geçti. Herkes uyanınca kahvaltılarını yapıp Kadın ve Çocuk’la birlikte yollara düştüler. Birkaç gün onlara vakit ayıracaktı. Bildiği ve hayranlık duyduğu her yeri gezdirecekti onlara. Gezdirmekten öte yaşatacaktı. Yanına ekipmanlarını alıp, bir kısmını da Kadın’a vererek yollandılar dağlara, yaylalara, ormanlara…

Eve dönmeden geçireceklerdi vakitlerini yollarda…