Adam, geçirdiği bir şehir gününün ardından uzandığı yatağında, bir süre önce yaşadığı bir günü ve o günün gecesini anımsadı…
O gün, sabahtan gece karanlığına kadar çalışmış, bastıran yağmurun ıslaklığı ve gecenin karanlığıyla evinin yolunu tutmuştu. Üstündekileri bir kenara çıkarıp sıcacık duşa girmiş, az da olsa gevşemişti. Yorgunluğu biraz daha hissedilir olmuştu kaslarının gevşemesiyle. Ağır hareketlerle kurulanıp üzerini giymiş, yanan kuzinenin yanına oturmuştu. Havlunun kuru kısımlarıyla saçlarının kurutmaya çalışırken, gözlerini de kapatmış, yalnız olduğu dağ evinde hem yağmuru dinlemiş hem de kapalı gözlerinde canlanan anıları…
Islak olan havluyu kuzinenin üzerindeki askıya asıp tekrar yerine oturmuş, kuzinenin ateşini harlamak için odun atmıştı. Atarken anımsadıkları…
Yatağına uzanmış, gözleri kapalı, dağ evindeki o anı anımsarken, o anda anımsadıklarını da anımsadı…
Anneannesiyle çokça dertleşir, sohbet eder, genelde dinlerdi. Odunları kuzineye dizerken anımsadıklarını, yaşadığı anları düşünerek tasdiklemesi, hem anneannesinin yaşadıklarına olan saygıyı arttırıyor hem de yaşamına olan bağı güçlü kılıyordu.
Önce közleri kuzinenin delik kısmına yani sol kısmına çekip, sağdaki boşluğa odun attı ve sonra közün üstüne de ince bir odun. Kapağını kapatıp, sıcaklığı buram buram yürüyen odasına geçti. Yatağına uzanıp, gözlerini kapadı, hem yağmurub saca vuruşunu hem de kafasındakileri dinledi:
“Oğlum, eskiden yaşam zordu. İş çoktu. Ama tatlı bir huzurumuz vardı. Hayata toz pembe bakardım. İşten hiç yorulmazdım. Çalışmayı da severdim zaten. Ama o huzur, artık kalmadı…”
Adam, yaşamına baktı.
Çalışmayı severdi. İşten kaçmaz, hatta kendine iş bırakırdı. Elinde olsa yatana kadar da devam ederdi. İşten kasıt da hareket. Mesela kuzinenin ateşini harlamak, dikilecek birşey varsa dikmek, ertesi güne yiyecek hazırlamak(ekmek, yoğurt, peynir vs), mevsime göre meyve sebze saklamak(Turşu, kurutma, sirke vs), kullanılacak araç gereç yapmak(çatal, kaşık, bıçak, kase, bardak vs) gibi nice işle de uğraşırdı tüm o günün yorgunluğunun ardından. Güç bir yerden gelirdi çünkü. Üretmek, bunları kullanmak tüketmek hoşuna giderdi. Hem devamlı birşeylerle uğraşan zihin aktif olurdu. Gereksiz kuruntulardan uzak dururdu. Geçmişe takılmaz, hep daha ileriyi görürdü. Bu da yaşam sürecinde seni ferah kılar, hani anneannesinin dediği gibi ‘Huzur’ olurdu…
Anneannesi yıllarca durdurak bilmeden çalışmış, hala daha devam ediyordu. Kendini çok iyi biliyor ve gücünü en iyi şekilde kullanıyordu. Ancak yaşlılıkla hareket kabiliyeti de kısılmıştı. O yüzden daha fazla dinlenmesi gerekiyordu. Bu dinlenmeler de zaman zaman kafasında kurmaya sebep olabiliyordu. Kolay değil. Düşünecek çok şey olabiliyor hayatta ve bunları düşünmekten kendini alıkoyamayabiliyorsun…
Tüm bunların farkında olan Adam, uzandığı yerden yağmurun sesiyle daha da gevşemiş, düşündüklerini tartarak ve anlamlandırarak uykuya dalmıştı.
Geçmiş anılarını şehirde, yattığı yerde tekrar yaşayan Adam, gecenin sessizliğinde bile ses olan şehirde, gözlerini kapadı ve onu duymayan anneannesiyle konuştu:
“Hiç kolaya kaçmadım. Zoru sevdim ki, kolayı zaten severdim. Evet, bahsettiğin huzurdan da yakaladım. Bunu yaşamak bile geri kalan yaşamıma destek oldu. Senin gibi biri hayatıma girer mi bilmiyorum. Pek ümidim yok zaten. Ancak isteğim, kanaat ve fedakarlık. Benim için değil. Kendi için. Gerçekten yaşadığını hisseden insan, beni anlayabilir. Beni anlamaya çalışmayan insan, macera aramasın zaten. Kolayı herkes yaşar. Zoru ise yalnızca emek veren yaşar. Emeği ise hareketi seven verir. Hareketi seven, bereketin geleceğini de bilir. Bereketinin hareketiyle, emeğiyle, odur budur seçmeden en zorunu dahi severek geleceğini bilen insan, zaten farkındadır. O seni ne yıpratır, ne de gereksizliklerle boğar. Bu yaşamda gereksiz herşeyden kaçınır. Kaçındıkça sadeleşir. Sadeleştikçe de görüşü netleşir. O net görüşteki tebessüm var ya, işte benim istediğim odur. Ne benim için ne başkası için, kendi farkındalığına olan güveniyle yaşadığı yaşama bakışındaki tebessümü, ben de tebessümle severim. İnşallah diyelim. Sınavımız çetinleşmesin…”
O günün anısıyla ve içinden geçirdikleriyle uykuya daldı şehrin gecesinin sesli sessizliğinde…