Tüm duyularını kullanabildiğin bir hayatı hisset!

İz Bırak, Yardım Et, Huzuru İzle…

“Yaşadığın en unutulmaz kar anın nedir desem?”
kendi kendime, kırsalda yaşadığım her unutulmaz anların içinden çıkarır anlatırdım kendi kendime.

Hayatımın en etkili süreçlerini yaşadığım bu kırsalda, kar da öyle yaşanmıştı. Üç, dört yıl önce yaşadığım kar süreçleri, bel hizamı geçen, günlerce kalkmayan ve günlerce özgürce haşır neşir olduğum günler. Çocukken aile kontrol eder, sana zarar gelmesin diye. Büyüyünce o zararı kendin hesaplar, vurursun eğlencenin dibine…


Öyle de oldu. Geçen o yıllarda öyle yaşadım ki, tadı hep taze kaldı. Ardından ise 2 yıl hiç yağmadı. Kara hasret geçen yıllardı. Kar görmeye dağlara yollandım, yine de tattım ancak, yaşadığım toprakların karlı halleri, karın, elimin altında olması başka tabi. Canın ister, giyinip çıkarsın. Eğlence parkının evinin yakınında olması gibi ya da en sevdiğin yemeği yapam restorantın, evinin dibinde olması gibi birşey…


Geldik 2020 yılına!
2019 un sonuna doğru, 2020 nin başlarında da denizden çıkmadığım bir sene oldu. Benim için eşsiz deneyimlerle geçen ve her deneyimin büyük katkılarını hissettiğim dönem. Bu dönemin de şu anda, en karlı safhasındayız…


İki, üç gün süren kışa aykırı sımsıcak günleri yaşarken, bu durumun arkasında aşırı derecede değişim olacak hissi de doğmuştu. Gelen haberlerde de, bu görülüyordu. Uyarı verilecek bir kar haberi. Dikkat edilmesi gereken…
O sıcak günlerde hazırlıklar başlandı. Odunlar istiflendi, yiyecekler stoklandı, gerekebilecek hemen herşey tedarik edildi. Bu hazırlık safhası bile öyle güzel ki, sonunda geleceğini düşündüğünüz bembeyaz bir düş…


Bir gece şiddetli esen rüzgar, evi dahi titretti. Sonra yaümur getirdi. Isı düşmeye başladı ve ardından öyle düştü ki, bu sabah ise beklediğimiz kar geldi…


Güne kar hissiyatıyla uyanmanın verdiği huzur bambaşka. Çocukken gerginlik heyecan sevinç huzur karmaşıktı. Okula gidecek miyiz, oynayacak mıyız, ne kadar yağacak derken stres olurduk. Bu sabah ise, sadece huzur vardı. Arkasını düşünmediğim bir süreç. Yağarsa değerlendiririz. Yağmazsa da, nasip deriz…


Güne, doğaçlama düşüncesiyle başladım. Birkaç saat içinde dağları göremez oldum, evin etrafında ise hafif beyazlıklar. Dağları görememek, görme isteği doğurdu bende. Hazırlığa başladım. Üstüme fazladan giysiler, termosta demlenmiş çay, birkaç yiyecek. İlk rota, dağ eviydi. Ana kamp yeri gibi düşünülebilir. Orada mola verilecek ve sonrasında dağa doğru yollanılacaktı. Kimsenin olmadığı dağa…


Tam teşekküllü vaziyette yollandım. Yola çıktığım ilk andan itibaren yollara ilk ayak izini bırakan bendim.


Gırç gırç!


Ana yoldan sıyrılıp dağ yoluna tamamen geçince, botlar kara gömülmeye başladı. O görünmez dağlardaki kar, şiddetini arttırmış ve durmadan yükselmeye devam etmiş, etmeye devam da ediyordu…


Bastığım her adımı, ilk atan olmanın verdiği his bambaşkaydı. Hem sesi, hem arkada bıraktığım izler. “Buradan, hiç kimsenin gitmediği yere giden biri geçti” anlamını taşıyan izler…


Konak yerim olacağı için, hızlı tempoyla çıkmaya devam ettim. Terlemek önemli değildi o an için. Çünkü durak yerimde ısınıp kuruyabilecektim. Öyle de oldum. Biraz uzun sürse de, dağ evine ulaştım. İlk işim kuzineyi yakmak oldu. Ardından üzerimi çıkarıp tek tişörtle yeni yanan kuzine borusuna yaslandım. Bir yandan da kuzine borusu üzerinde terden ıslanmıi giysilerimi kurutuyordum. Kısa sürede suyu buharlaşıp kurudular. Sırtımı yanan kuzineye verip, sıcak çayımı içerken de pencereden yağan kara dalınca gözlerim, gevşedim. Sakin, sessiz, sıcak ama bembeyaz buz gibi bir örtüyle çevrili…


Bir süre ısındıktan ve kuruduktan sonra, arazide olan ağaçların bir kısmını silkelemeye çıktım. Çünkü onlar bizim sorumluluğumuzda ve imkan buldukça silkeleyip yüklerini almalıyız. Kırılmalarını istemeyiz. Elimde olmasa ve çıkamasaydım, kırılmasına da üzülmezdim elbet. Çünkü imkan yokken olan şeyler, nasipten öte değil…


Ağaç silme işinden sonra biraz daha ısındım, dinlendim ve ardından da kimsesiz dağa doğru yollandım…
İlk kez atılan adımlar. Geriye bakınca uzun bir adım yolu. Çok enteresandı. Aslında değil ama bakış açısı işte. Geriye bakınca, sanki hayatta bıraktığım izler gibi. Dağ yolu hayatım ve attığım her adım da hayatımdan geçen bir süreç. Bir yere bağlayacağım bunu tabi. Az sonra…


Yürümeye devam ettim. Ara ara dinlendim. Yol kenarında yere eğilmiş ağaçların dallarından tutup silkeledim ve ayağa kalkmasına vesile oldum.  Bunu her gördüğüm eğik ağaca yapmaya çalıştım. Her biriyle bir bağ kurdum, konuştum. Sanki hayat gibi. Hayatında karşına çıkan, yardıma ihtiyacı olan insamlara dokunmak gibi, onları ayağa kaldırmak, destek olmak gibi. Evet devam ediyorum yola. Daha bağlayacağım bir yere…


Issız bir yola girdim. Kar kalınlığı 30 cm i geçmeye başladı. Yürümek git gide zorlaştı. Yanımda termosta çay vardı. Bir bardak doldurdum ve yürümeye çay içerek devam ettim.
İçini ısıtan bir içecek elindeyken, eşsiz güzelliklerle dolu bir yerde yürümek, yürürken izlemek, izlerken o çaydan hüpletmek. Sanki mağaza dolaşırken elinde karton bardakta kahve var gibi. Bir yandan bakarken bir yandan kahveni yudumlarsın. O âna tat katar. Bu da öyleydi.


Soğukla sıcağı aynı anda tatmak. Bir yandan kar yerken, ardından çayı yudumlamak. Hayatta makul olan herşeyi tatmayı seviyorum ve bu hususta her imkanı da değerlendirmeye çalışıyorum. “Kar yerken çay içmedim” demem en azından…


Yol artık zorlamaya başladı. Hem zihin, hem de beden, daha fazla bu ıssızlığa zorlama kendini dedi. Bir de iletişim kuracak bir araç da olmayınca yanımda, riske atmanın makul bir sonucu olmayacağı için tadında bırakayım derken, durdum ve göğe baktım. Rüzgar yok. Sakince inen kar taneleri. Öyle baktım ki, boynum ağrımaya başlayınca yere yattım. Kafamı da yasladım ve öylece göğe daldım. Kar taneleri yüzüme iniyordu. Sırtımda soğukluk hissedilmeye başlasa da, çok rahatsız etmiyordu. Kar izlemeye dalmama engel değildi. Öylece kaldım. Lapa lapa yağan karı izledim. Görebileceğim en yukardaki karlardan birini seçip yere inene kadar izlemeye başladım. Biri indi diğerini seçtim ve onun inmesini izledim. Nasıl bu kadar huzur verebilir ki bu seyir?
Mest oldum. Yüzümde, soğuktan kasılmış da olsa bir tebessüm. Bunu da sanki hayatın sonuna benzettim…


Başa dönelim!


Karar verip yola koyuldum. Harekete geçmeye karar verdim. Her attığım adım, benim şahsıma ait, iz takip etmedim çünkü ben iz bırakmak istediğim için yollandım. Kimsenin gitmeyeceğini düşündüğüm yere doğru…


Yaşamımda iz bırakır gibi iz bıraktım karda. Yoldan geçerken ihtiyacı olanlara yardım ettim. Onlar ayaklandı ben devam ettim. Bir an geldi ve artık tamam dedim. Uzandım. Hayatın sonu gibi ve o huzuru yaşamayı bekledim. Yaşadım da…


O huzur veren, geçen süreçti. Bıraktığım izler, destek olduğum kişiler ve sonunda aradığım huzur. Kar sürecinde tattığım buydu, evet!
Ben bir ömrü, karda geçirdiğim vakite uyarladım. Aslında bir ders çıkardım.
İzlerin olmasını beklemek yerine iz bırakmayı tercih edip harekete geçtim. O harekette insani yönümü güçlü tutup, yardımlaşmanın verdiği güçle yoluma devam ettim. Ayağa kalkan her kişi bana da güç verdi ve sonunda tamam dedim. Yol devam edebilirdi ancak ben yoruldum. Bundan sonrası, uzanıp huzuru izlemek. O eşsiz düzenin işleyişine şahit olmak…


Bir gün, ölüm gelecek. Son kez yattığım yerden bakacağım izlerime ve umuyorum ki, o izler, son kez yattığımda, huzura bir kapı aralar.
“Kar işte, beyaz bir örtü. Soğuk, oynanan kayılan birşey” idi ama benim için hayat oldu. Hayat sürecinin, örneklemesi…


Hala daha gözümün önünde o kar taneleri. Dilimin ucuna da kondu, burnumun içine de girdi. En çok da gönlüme yer etti. Bana bir yaşam verdi.
İz bırak, yardım et, huzuru izle…

« »