Tüm duyularını kullanabildiğin bir hayatı hisset!

Severken ayrılanlara gelsin!..

“”Ben sana kıyamam ki!
Sonu olmayan bir hastalıkla uğraşırken, seni de nasıl sürüklerim yaşamımdaki bu çetrefilli zorluklara”
“Ben de sana kıyamam ki!
Sen, tüm o zorlukların içinde bana yetemediğini düşünüp de üzülürsen, senin çaresiz üzülmelerine sebep olmak da beni üzer ancak. Benim asıl derdim de bu…”
diyerek ve severek ayrıldılar.
İkisi de severek ama birbirini haddinden fazla düşünerek ayrıldılar. Bu kısmı da en zor olanıydı. Severek ve düşünerek ayrılmak. Hiçbir zaman ayrılamadılar ki. Düşüncenden silemediğinde, nasıl ayrı kalırsın ki?
Oysa,
Bir ihtimal daha vardı. Sonunu önceden düşünmeden, yarının garantisi olmayan şu dünyada bugünün sevgisini kucaklamak…
İniş çıkış hayatın her anında var öyle değil mi?
En azından iniş çıkış sebebini bilerek kabullenirsin. Kabullendiğinde sakin kalırsın. Sakin kalınca da, elinde olanın kıymetini bilirsin.
Bu ihtimal değerlendirilmedi. Ön görü ile karar verdiler ve sonuçta, birbirinden cismen kopsalar da, kalben kopamadılar…”
Bu hikayede gerçeklik payı yok öyle değil mi?
Normalde insan, umursamaz davranır. Ön görüyü bırak, o an ne varsa yaşamak ister. Sıkıntısını düşünmeyecek kadar sarhoş olur sevince. Bu da sadece bir hikaye işte. Gerçek olmayacak kadar ince…
Neden gerçek değil?
Çünkü tüketimin had safhada olduğu bir çağda, tüketmeme seçimini yapmak fedakarlık ister. Fedakarlıktan ziyade, “Hep bana” algısını benimsemiş toplumlarda bu hikaye, olsa olsa numunedir ya da insani bazı duyguların depreşmesi için anlatılmış bir kurgudur…

« »