Kırsalda, dağın birinin yüksekte ve tenha bir kesimini kendilerine mesken edinmiş, yaşamlarını topraktan kazanan, kazandıklarına kanaatleri ise zenginlikleri olan Adam ve Kadın.
Kırsal yaşam, görsel ve işitsel cihazların tutsaklığından uzak, daha çok öze dönük ve hakikati yaşamaya vesiledir. Bu vesileler de birçok farkındalığı beraberinde getirmektedir…
—–
“Heey!
Neyin var senin?
Günlerdir hiçbir şey yaptığın yok. En çok yaptığın şey, hiçbir şey yapmamak. Tuvalete de gitmeyip altını bana değiştirteceksin diye korkmaya başladığımı belirtsem iyi olur sanırım”
diye çıkıştı Kadın, günlerdir birşey yapmamaya yemin etmiş gibi duran; hareketsiz, bereketsiz Adam’a.
“Hayır, karıncalar bile yanından geçerken imrenerek bakarlardı. Şimdi kıs kıs gülüyorlar sana” diye de ekledi hem abartısını, hem de gülüşünü…
Evin öndündeki çamların altında, sağ bacağı bağdaş pozisyonunda, sol bacağı ise sol göğsüne çekili ve çenesi de kendine çekili dizinin kapağına dayanmışken gözleri dalmış başka yerlere, gülüyordu Kadın’ın dediklerine.
Başını kaldırdı “Gelsene yanıma, kokun şifadır belki!” diye uzattı sağ elini de.
Evin kapısına yaslanmış dururken, yalın ayak geldi Adam’ın yanına. Döndü arkasını ve bağdaş pozizyondaki sağ dizine oturdu Adam’ın.
Adam da kollarıyla doladı ve burnunu Kadın’ın sırtının tam ortasına dayayarak kaldı.
“İnsanın durdukça durası geliyor. Birşeyi ne kadar çok yaparsan yada yapmazsan o kadar da devamı geliyor. Atlattığım hastalık biraz etkiledi beni, sen de farkettin. Ondan beri de pek hareketsiz kaldım. Kaldıkça da kaldım işte…”
Adamın sol dizini sıvazlayarak,
“Artık toparla kendini. Geçti gitti işte. “Hareket berekettir”der atalarımız. Bereketini kaçırma artık. Hem anneannen ne derdi sana?” diye vurdu dizine, sorusuna dikkat çekmek için hafifçe.
“”Oğlum, avare duracağına, avare iş yap” derdi. Öyle manalı bir atasözüydü ki, bunu idrak ettiğimde yapabileceklerimin sınırlarını zorladığım zamanlar oldu. Haklısın bir yerden başlayacağım. En angarya iş de olsa, en gereksiz iş de olsa başlamam gerek. Yoksa hiçbir şey yapmadığım günler, daha fazla hiç’i de beraberinde getirecek”
diye karşılık verdi “ama bugün biraz seveyim seni” diyerek kucağındaki Kadın’la yattı çimlere. Sarıldı,
Kokladı,
Öptü…
Kadının yüzünde çiçekler, Adam’ın burnunda ise çiçek kokuları…
Ertesi gün, sabah ezanıyla uyandı Adam. Kadın’ı da uyandırdı, sağ kulak memesinin arkasından sesli sesli kokunarak. Kadın bir anda açtı gözlerini,
“Bir sabah da düzgün uyandır aklım gitti be!” diye söylendi, hem hoşuna gider, hem sitemli, hem de cilveli.
Bunun üzerine gözleri açılmayan Kadın’a odanın lambasıyla disko havası vererek müdahalede bulundu, ağzıyla disko müziği yapıp dans ederek. Muzurluk kanında var ne yapsın Adam da(!)
“Ah deli adam ahh!” diye söylenen Kadın’la göz göze geldiğinde de, uzaktan öpücükler attı ve hızlıca ortadan kayboldu. Adam kaybolsa da, başı yastıkta olan Kadın’ın yüzündeki anlamlı tebessüm uzun süre kaybolmadı. Hele o gözlerindeki ışıltı, hiç sormayın…
Güne sabahın karanlığıyla başladılar. Günlerdir öğlen vaktine yakın kalkan Adam için büyük bir adımdı. Hem yaşadığı hastalık, hem de psikolojik olarak etkisinin sürmesi sonucu, işi gücü de savsaklamıştı. Bu sabah da, attığı büyük adımdı…
Hayatı, sabahın karanlığıyla başlattığı günlerle doluydu. Ninesi, “Güneş üstüne doğsun oğlum, günün bereketi ordadır” deyişi ve diğer tüm sözleri, yaşamını sürmesinde yol göstericiydi.
Bu ilk adımıyla geldi peşi sıra günler, çalışmaktan bezmiş gibi yaşayan adam, doymayan adama dönmüştü.
Yine tarla işlerinden yorgun dönmüş, terli terli uzanmış çamın altına, kısa bir istirahat ederken ayaklarının ucunda yattığı Kadın’ı, uzandığı yerden izlemeye başladı.
“İnsan kendini kontrol etmeli. Kendiyle biraz uğraşmalı. Bak, geçen gün bana olan desteğinle küçük bir adım attım. Sonra ardı arkası geldi. Doyamıyorum çalışmaya şimdi de. Şurda yattım seni izlerken kafamda iş planı yapıyorum.
Yahu!
Şu kırsalda, tarlada, iş kolik insan olur mu?
Oluyor işte!”
diye gülümsedi Kadın’a.
Kadın da, elindeki işiyle uğraşırken “Güzel bu hallerin, güzel de, şeyini de çıkarma yani. Akşam eve girdiğinde, açık göze hasret kalıyorum. Hemen kapanıyor. Bir denge kur be adam! Dengesiz de diyemiyorum sana şimdi. Alınırsın filan!” diye güldü laf sokar gibi, gözlerini de işinden ayırmadan.
Gözleri çam dallarında olan Adam, tebessümle karşılık verdi Kadın’ın sözlerine ve,
“Haklısın! İnsan da kainat gibi denge içinde olmalı. Bak düşünmeyen tüm canlılar tüm bu işleyiş denge içinde. Çünkü irade Allah’ta.
İnsana bak!
Düşünen tek canlı ama dengesi şaşkın. Denge için bile çaba gerek.”
Bir süre daha çamların dallarını izledi,”Biz de çaba gösteririz. Ne de olsa nasip, çabasız olmaz, değil mi gül yüzlüm!” diyerek öpücük attı, yattığı yerden. Gözlerini işinden ayıran Kadın da ona.
“Madem cilveleşmeye başladık, bugünlük çalışmak yeter! Hadi biraz birbirimizi sevelim” diyerek doğruldu yerinden, teri kurumuş topraklı üst başı ile kucakladı Kadın’ı, her ne kadar bu duruma söylense de Kadın, eve girene kadar bu durumdan kurtulamadı. Günün geri kalanını da birbirlerine ayırarak geçirdiler. Tabi önce Adam’ın iyi bir duş almasının ardından…