Tüm duyularını kullanabildiğin bir hayatı hisset!

Şimşek mi daha güçlü, yoksa teslim olan sen mi?

“Şimşek ya üstüme düşer de ölürsem yada bana bir zararı olursa diye düşünüyorsan eğer, hemen bunu bir kenara bırakman için büyük bir sebebin var. Yaratılan hiçbirşey boşuna ve gelişigüzel yaratılmamıştır, yaratılmaz da. Ölüm bir kere yazıldıysa, onu bozmaya yetecek güç de yoktur elbet. Sen evin içine girsen, bir yere saklansan mı bu kudretten korunacaksın? Hayır tabii ki. Korunuyor hissini yaşayacaksın sadece. Sana ulaşmak isteyen her türlü ulaşır öyle değil mi?
Düşünsene genç biri trafikte araç kullanırken kaza yapsa ölse, arkasından nice senaryo yazılır. Yok o hatalı yok bu hatalı diye. Ancak o kişi kalp krizi geçirse bu sefer de gencecik yaşta öldü. Demek günü bitti derler. Ömrü bu kadarmış…
Eğer ömür bittiyse bunun önüne geçebilecek bir güç yok ise, nasıl olduğunun de önemi yok. Yaradan vesile kılar ve senin dünya hayatını sonlandırır. Aslolandan çok, nedenlere takılır ve onları suçlar olduk. Ölüm yazıldıktan sonra, bunun önüne geçilir mi?
Sanma ki, derme çatma bir çatının altında korunaklısın. Toprağını yarar, kaydırır seni yine alır. Onu bırak kalbini durdurur yine alır. Yani, olacakla öleceğe çare yoktur. Sen bunları düşünerek yaşarsan, yaşadığın anın tadını çıkaramazsın. Şimdi seninle gelen sağnak yağmurun ve ne kadar şiddetlenirse şiddetlensin, çakan şimşek ve gökgürüktüsünün altında, bize olup biteni gözlemleyeceğiz. Hem şu anın tadını çıkaracağız hem de algımızı daha iyi açıp, sonsuz güveneceğiz. Veren alır madem, daha almadan her an alacakmış gibi yaşamaya ne gerek?
Hadi!
Sen başımı okşa. Ben şu kudretli doğa olayını hem seyredeyim, hem de hayranlığımı alevleyeyim. Bir yandan da keyfini çıkar. Son anımız ise, bunun tadını çıkaralım…” diyerek seyre devam etti Adam. Kadın ise bacaklarındaki gerginlik az da olsa gitmiş, dizindeki başı okşuyor ve her çakan şimşekte gözlerini daha az kısıyor, çıkan sesten daha az korkuyordu. Korkusu azaldıkça, gördükleri de artmaya başladı. Çakan şimşeklerin görsel şölen olduğunu, o gün anladı. Öylece dalıp gitmişti ve korku yerine bir heyecan kapladı içini. Zaman zaman tebessüm, aşırı şaşırma ifadeleriyle geçerken bu süreç, elleri Adam’ın başını okşama devam ediyordu. Adam ise sakin, bir yandan yaz yağmurunun tenine değişini, bir yandan her çakışında eşsizlik olan şimşekleri, bazen kulağına fazla gelen ani patlayan sesleri anlamlandırmaya ve güvenle bunları yaşıyordu. Bir süre sonra Adam, yağmurun ıslaklığına aldırmadan ve şiddetle patlayan o sesleri ninni belleyip uyuya kalmıştı. Öyle derin yada uzun değil. Anlık bilinç kaybı diyelim. Nasıl bir güvense artık, yağmurun ve şimşeklerin altında uyuyakalacak kadar…
Kadın, tüm bu sürecin tadını ilk kez çıkardı. Bir sürü duyguyu birlikte yaşadı. Başta korktu, sonra Adam’ın anlattıklarıyla sakinleşti ve kabullendi. Ardından gökteki şölebe hayran kaldı, bazen şaşırdı, bazen de tebessümle, yüzüne vuran damlaların dudaklarından içeri girişine müsade etti. Arada Adam’a baktı, onun sakince uyuklaması da ayrı şaşılacak olaydı…
Yaz yağmuru elbet. Vurdu geçti. Gök açılmaya başladı. Güneş,çüzerlerine vurmaya başladı ara ara, bulutlardan sıyrıldıkça. Adam açtı gözlerini, tamamen sırılsıklam iki deli diye düşündü ve buna gülmeye başladı Kadın’a bakarak. Kadın da başladı gülmeye. Sadece ıslak değillerdi. Toprağın üzerine yatmışlardı. Ayrıca çamur da olmuşlardı. Ancak bunlar önemsiz detaylar. O kadar güzel hissetmişlerdi ki, birbirlerine bakıp gülüşmeleri ve koşulsuz teslimiyetle elde olanı değerlendirmeleri, herşeye değerdi.
Adam doğruldu ani hareketle. Kadın’ı da eğilip omuzladı. Doğruca evin yanında, dışardaki duşun altına girdi. Yazları orada duş alırlardı. Vadiyi, dağları ve denizi izleyen, akşama doğru gün batımının ışıklarının vurduğu, yağmur duş başlıklı dışar duşunun altında birbirlerinin üzerlerindeki çamuru temizlediler. Sonrasında, güneşin karşısına, kurumaya geçtiler.
Kalan ise, teslimeyin verdiği özgürlükle yaşanmış eşsiz anılar…

« »