Ben Kamer Aygün. 171 gün süren, hayatımın şu ana kadar ki en önemli ve en büyük deneyimi olan Askerlik görevimin, yani kutsal görevin fiili kısmını an itibariyle tamamlamış bulunmaktayım. Kolay olmayan bu sürece, şu an bazı mahrumiyetlerden sıyrılmış olarak güzel geçti diyebilirim. Zorluydu ancak bunun içinde unutulmaz güzellikte anlarda içerdi. Ve yaşadığım için tabiki memnunum.
Şimdi bana bakınca değişen saçlarım ve sakallarımın kısalığı yada biraz zayıflığım gibi görülüyordur ancak değişim bu kadarla kalmadı. Çünkü böylesine büyük bir deneyimde büyük değişimler kaçınılmazdı…
Geçirdiğim, harikalar diye adlandırdığım tatlı anları içeren 2013 senesinin sonbarında karar verdim asker olmaya. Bir yandan atalarımın geçirdiği bu süreci ben de deneyimlemek, onları az da olsa ucundan hissetmek istiyordum. Diğer yandan da borçlu kalmak benim tez canlı yapıma ters düşüyordu.
Asker olmaya karar verdikten sonra Şubat celbini bir kac günle kaçırdığımı ve ne kadar uğraşsamda bir yolunu bulamadığım bu durum sonucunda Mayıs celbi için tecilimi bozdurdum. Elbet vardı bir nasip bunda ve oldu da…
Asker olmaya aynı zamanda karar verdiğim üniversitede sıramı, yemeğimi, duygularımı ve düşüncelerimi paylaştığım, ailecek de bir olduğumuz, sıra arkadaşım ile birlikte aynı acemilik birliğine katılacağımı öğrendiğim gün ki huzur, güven ve mutluluk daha dün gibi aklımda. İçimdeki rahatlığa da bir bak! Güvenebileceğim bir insanla hiç bilmediğim ve zorlu görevin başlangıcı sayılan ilk süreçte birlikteyim. Alışmamız gereken yeni bir durum vardı ama biz yanyanaydık. Kapıdan beraber girdik. Dahasıda, 3 gun harika vakit geçirdiğim aileside kapıdan biz girerken, arkadan izleyen, gururlanan duygulanan gözler oldular. Babası bana sarıldı ve askerliğimin sonuna kadar taşıyacağım ve yolumu açacak o sözü söyledi: “sen iyiysen herkes iyidir Kamer!”…
23 günlük acemilik, tabur aynı, bölük aynı, takım aynı, manga aynı, koğuş ve altlı üstlü yattığımız ranza dahi aynıydı. Bu rastlantı gibi gözükse de bana göre bir lütuftu. Birbirimize destek olmak için bir süreç yaratılmıştı. Ben ranzada üstte yatamam derdim ancak her gece o arkadaşıma üst ranzadan eğilip iyi geceler demeden de yatmamışımdır. Ön yargım böyle kırıldı. Ufak bir fedakarlık sonucu üst ranza benim için ideal kıvamdaydı askerlik görevim boyunca hiç birşey nedensiz değildir.Ufacık dahi olsa…
Zaman ilerledikçe acemiliği atmaya başladık üstümüzden. Birbirini anlayan, anlamasa bile anlayış gösteren, saygı ve sevgi içerisinde, günleri çekilir kılan, zindana çevirmemek için çaba gösteren bir topluluğun içinde olduğumuzu gördük. Üç hafta sonunda birbirimize güvenmiş, sıcaklığımızı hissetmiş, ailecek görüşür olmuştuk. Ailelerimizin içi rahattı. Güvenli birlikteliğimiz vardı. Destek içinde…
Acemilik boyunca ilk gören için sıkı ve zorlu sayılan eğitimler aldık. Sabırı, sorgulamayı, dayanmayı, sorumluluğu ve bunların akabinde içimizdeki gücü gördük. Yaptıklarımızı zor görmedim ancak kolayda değildi. En zoru tüm alışkanlıklardan, rahatlıktan mahrum kalmaktı ve emirleri sorgulamadan yapmaktı. Sorgulamamak fıtratımız gereği zorluydu.
Eğitimler geldi, geçti. Sorgulamadan emirlere itaat ettik, bağırıldık, çağırıldık.. ve defalarca, saatlerce aynı eğitimlere hissizleşene kadar devam ettik, çaba gösterdik, elimizden gelenin fazlasını yapmaya çalıştık, tebrik edildik, takdir edildik, gurur duyulduk.. ve bitti. Acemilik bitti ve geriye sabır, güç, kuvvet, bağlılık ve sevgi kaldı. Zor görünenler ise geride, tanıdığımız harika insanlarla paylaşımlarımız hep hatırda kaldı. Her hafta ziyaretçi olarak gelen, nadide düşüncede, tanımadığı halde “Sizde bizim evladımızsınız!” deyip ailemizden uzaktayken bize aile olan sevgi ve ilgi gösteren güzel insanlar hep aklımdadır. En çok da acemiliğin son haftasında tüm koğuşca çıktığımız, benim anneminde bulunduğu, ailelerimizi tanıştırdığımız, hasret giderdiğimiz 21 kişilik 4 masa birleşiminden oluşan ziyaretçi gününü unutamam. O gün annemden istediğim ‘Zeytinyağlı Enginar’da askerlik tarihine geçer herhalde 🙂 O gün kimse birbirini tanımıyordu ama günün sonunda herkes birbirine sarılarak ayrılıyordu. Bunlar sevdiğim ve içten anılar…
Sonunda Yemin Törenine çıktık ve görkemli bir törenle ülkemize hizmet için yemin ettik.. ve kucakladık ailelerimizi hizmete hazır bir şekilde. Dillerinde etkilendikleri, gururla izledikleri evlatları vardı. İşte bu sonda da, içimizdeki, farklı deneyim sonucunda oluşan duygularla içten ve sıcacık sarılmamızı da unutamam herhalde…
Manisa’da ki acemi birliğinden Sakarya’da ki ustalık birliğine geçişim, tam bir olaylar silsilesiyle, stresli,o an için zorlu ve çok şükür sağ salim gerçekleşti. Bu geçişinde bir dersi vardı elbet. Mesela plan yapıyorsun, bu plan senin için gerekeni içerdiğini ve kesinlikle gerçekleştireceğini düşünüyorsun. Ancak olmuyor. Evet, o istediğin, bağlandığın ve mutluluğunu içine gizlediğin planın gerçekleşmiyor, moralin bozuluyor, enerjini kaybedip isyan etmemekiçin tutuyorsun nefsini ve o anda bir söz beliriyor aklında: “Ya Allah’ın senin için daha iyi bir planı varsa?” Evet! Aradığım ve içimde bulduğum cevap geldi, yetişti, kurtardı beni. Gücümü buldum, toparladım ve usta birliğimdeki görevime başladım.
Günleri ilerletmek daha başlarındayken kolaydı. Şafak 140’ları 130’ları gösterirken hem kendi bilgi ve tecrübem hem de üst devrelerimin deneyimlerinden yararlanarak bu zamanı anlamadan geçirmenin yolunu, bir sorumluluk almak ve bu sorumluluğa odaklanmak kanısına vardım. Nasıl düşündüm, nasıl istediysem olmadı. Tam tersine, neredeyse her işte bulundum. Sabah 8 akşam 5 arası memurluk da yaptım, “Sen, sen, sen!” deyip kenara ayrıldıktan sonra kamyonun gelmesini bekleyip erzak taşımaya da gittim, mıntıka temizliği de yaptım, gece-gündüz nöbetimi de tuttum, denetimlere ve tatbikatlara da katıldım, sabah sporlarımıda aksatmadım. Sonradan baktım kendime ve “Belki de gerçekte istediğim budur” dedim. Çünkü evvelden beri farklılıkları deneyimlemeye açık olan, hatta heyecan duyan bir insan olduğumu içten içe biliyordum. Velhasıl, benim günlerim “Bakalım bugün ne yapacağım?” diyerek, sürprizlerle geçti. Bundan, yani deneyimlediklerimden, şu anda bir mutluluk duyuyorum. Ancak o zamanın içindeyken bu rahat düşünce beni uzaktan seyrediyordu…
Çok fazla insan vardı. Çok fazlaydı ve onlarla yaşamak zorundaydım. Bir ordu, birlik içinde yaşamayı öğrenmeli. Bu da, bunun eğitimiydi. Bu süreçte aklımda bir büyüğümün sözü “Sen iyiysen, herkes iyidir Kamer!” vardı. Öyle de oldu: Söz gerçekliğini kanıtladı.
Askerlikte yoğunca kullanılan ve bu görevi icra ederken çekilmez kılan ‘devrecilik’ kavramıyla şahsım adına karşılaşmadım diyebilirim. O sorunlu davranışları yaşamadım ve yaşatmadım. İçine bastırdığın duygularla birçok haklarından kısıtlanmış olarak kapalı kaldığın bu ortamda birde seni ezen, sana hükmetmeye çalışan egoların olması ne kadar da acı olur, öyle değil mi? Burası egoların kenara itilip birbirine sıkı sıkıya sarılıp, destek yeri olması gerekmez mi? Konuşarak, dinleyerek, anlaşarak, sevgiyle, birlik ve beraberlik içinde yaşamanın ortamı olmalı bence. Evet, ben görmedim devrecilik ve benzeri. Çünkü kimseyle sorun yaşamadım, birbirimize destek olmak için elimden geleni yapmaya çalıştım. Samimiyetle, iyi olmaya, yanlışa da iyi yaklaşmaya çabamı daim kıldım. Bazen ise gücümü ve iyiliğimi korumak için arkamı dönüp uzaklaştım. Çünkü ben de bir insanım ve yaşama tutunmaya çalışıyorum. Velhasıl, çevremdekilerle belli bir seviye ile ilişkimi ilerlettim. Sevgi ve saygı her daim ön plandaydı. Çünkü burayı yaşanır kılmak da bizim bir görevimizdi…
Günler, haftalar, aylar geçip gittikçe yaşadığım anlar sayfalara dökülmeye, defterlere dönüşmeye başladı. Bana hep “Günlük mü tutuyorsun?” diye sorarlardı. Ben ise “Hayır! Anlık yazıyorum” derdim ve doyasıya yaşadığım duyguları, uzaktan, olayın dışından baktığım insanların davranışlarını, hislerini, yapmaya çalıştıklarını, başarılarını, şakalarını, kavgalarını, gülüşlerini, sinirle kontrollerini kaybedişlerini ve nicelerini izleme, tecrübe etme ve bir nebzede olsa yazıya dökme fırsatı buldum. İnsanları izlemek ve yaptıklarından çıkarımlarda bulunarak tecrübe edinmek benim için kıymetliydi. “Önce An’ı yaşadım, sonra kaydettim.”
Deneyimler, alışkanlıklar ve tecrübeler. Genelde üstünde durduğum anlamlı kelimeler. Denemekten çok çekinmedim. Tecrübe etmek, biliyorumki bana katacaktı getirilerini. Bir çok alışkanlığım değişti. İnancımın, duygularımın, hislerimin güçlendiğini, farklı anlamlarla zenginleşip bütünleştiğini hissettim.
Askerlik görevimi en çok da inanç için önemsiyordum. Atalarımın ‘İman dolu göğüslerini’ hissetmek için. Kamuflajım üstümde, sılahım sırtımda çapraz takışta, kısa sürelerde toprağın üstünde kıldığım namazlar, dinlenmeye ayrılan sürelerde çekilen zikirler, edilen dualar, kıymetli Ramazan’da tutulan oruçlar, birlik ve beraberlik içinde “Allah’ıma hamd olsun, Milletimiz var olsun” naralarıyla ettiğimiz dua akabinde açılan oruçlar, kılınan teraviler, okunan Kur’anlar ve bunları yaparken görev bilincinin içimde yerini koruması. İşte bunları yaparkenki duygu hali bir nebze de olsa yaşattı atalarımın hislerini. Onların kudretini, gücünü, azmini, inancını, sevgisini tatmak benim gayemdi aslında. Nereden geldiğimi bilmeliydim. Benim bu günlere gelmemi sağlayanlara borcumun farkında olmalıydım, nasıl ödeyeceğiminde. Onları hissetmek eminim en önemli adımdı bu yolda…
Duygularımı doyasıya yaşadım. Bazen sessizlik istedim ve sessiz kaldım. Sadece nefes sesim ve düşüncelerim. Bazen hüngür hüngür ağladım. Hemde doyasıya. Kimi zaman nefes alışımı kestim, soluklarımın hızından ağladığım belli olmasın diye. Bazen de öyle güldüm ki kahkahalarım yankılandı kulaklarda, etrafta. Kimininde yüzüne yansıdı güler yüzüm, sevincim, mutluluğum. Bazen korku hissettim, bazen tutku ve fazlasıyla sevgi. Çünkü teyzem bana demişti ki, “Oğlum, içinde ne duygu var ise doyasıya yaşa, bastırma içine. Ağlamak istiyorsan ağla, gülmek istiyorsan kahkahalarla… Bunlar senin yaşaman için, yok sayman için değil”.
Tek bir söz, tek bir bakış, tek bir davranış, ses, koku.. seni farkına vardırır ve tüm hayatını değiştirir. Bunu unutmadan yaşamaya çalıştım kısa süreci de. Öyle kokular geldi ki burnuma, olduğum yerden sıyırdı beni ve yaşattı geçmişin huzurunu, huzursuzluğumda. Bazen bir damla yağmur düştü dudağımın köşesine, dedim “Ne de güzel dokundu Yaratan”. Bazen de bir tat geldi dilime, ne kadar da tanıdık. Beni hiç yalnız bırakmayan bunlar gibi nice anlar, hisler, duygular…
Her gün ‘Nasıl geçer bu günler’le geçti ve ‘Nasıl da çabuk geçti’ ile bitti, gitti. Evet, bugün bitti. Vatani görevimin fiili kısmını tamamladım. Elimden geldiğince hissetmeye çalıştım. Kimi zaman kayboldum duygularımda, esir oldum, kimi zaman sıyrıldım ve doyasıya yaşadım anın getirilerini. Tadını aldım askerliğin. Tam da istediğim gibi…
“Nasıldı Kamer, askerlik?” diye sorsam kendime: “Askerlik ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın, bilincindeyken, ‘Kutsal’dı” cevabını verirdim. Doyasıya yaşadım ve tadında bitirdim. Şu da bir gerçektir ki insan kıymetini daha yürekten hissediyormuş mahrum kaldıklarının…