‘Evet’ veya ‘Hayır’ cevabını beklemeyerek sordu Adam’a, detayını bilmek isteyerek:
“Kıskanç mısın?”
Tebessüm etti anlık refleksle, dudağının sağıyla belli ederek tebessümünü.
‘Neresinden başlayayım anlatmaya’ ifadesini takındı ve dillendi:
“Neden kıskanmak zorunda kalayım ki? Neden bu güdüye itileyim? Herşey olması gerekenken, kıskanmak gerekir mi?
Bak bunu bir sürü duruma yayabiliriz. Ben iki hususta anlatayım. Diğerleri de onlara yakındır.
Birinin imkanını kıskanmak. Daha önce bu hisse kapıldığımı hatırlamıyorum. Belki çok küçükken yada farkında olmadığım zamanlarda. Ancak yakın zamanda aksine iyi olan birşeyi desteklemekten ve daha da artması için çaba göstermekten başka birşey yapmadım. Birinin imkanını kıskanmak bana bir geri dönüşte bulunmuyor. Çünkü ben yine kendi hayatımı yaşıyorum. Onun imkanlarına ulaşmak için uğraşsam, onun aldığı keyfi alabilecek miyim garantisi yok. Ancak çok garantili bir yol var: “Elindekine kanaat et ve iyi değerlendir”.
Bunu ve pek çok şeyi, kişisel gelişimin tanımına benzetirim. Tanımda, “Kişinin kendi potansiyelinin en üst seviyesine çıkmasıdır yada çabasıdır” diyor. Yani başkasıyla kıyaslamıyor seni. Elinde ne varsa kullan diyor. Çünkü sen sensin. O da, o. Anlayacağın bir başkasının imkanını kıskanmak yada imrenmek bana geri dönüş sağlamıyor aksine elimdekini farketmeme engel oluyor. Farkındalığım sürdüğü sürece bu işten uzağım diyebilirim.
Gel gelelim merak ettiğin konuya…”
dediğinde soruyu yöneltende onaylayıcı bir ilgi ve tebessüm belirdi. Adam da tam üstüne basmanın verdiği eminlikle devam etti.
“Bir kadını kıskanacak duruma düşmek istemem. Kıskanmak yoğun bir duygu haline bürüyor insanı. Yoğun duygular da, eğer nefsi ise yanlışa doğru götürebiliyor. Daha önce yaşadım. Kalbimin atışı da değişiyor, midemdeki kramplar da baş gösteriyor. Vücut fonksiyonlarıma devamlı bu hali yaşatacak insanları uzak tutmayı tercih ediyorum ben de. Düşünsene her an seni kıskanarak yaşatacak bir insanlasın. Gösterişi ve ilgiyi seven, nispet davranışlarda bulunan, belirsizlikde bırakarak ilgiyi üzerine çekmeye çalışan insanla yani hep kurgusal yaşayan ve doymaya çalışan bir insanla, içinden geleni yaşamaya ve dosdoğru olmaya çalışan insan çakışır öyle değil mi?
Herşeyin bir oluru vardır. Düsturu vardır. Aksi davranışta bulunan insanla yaşamak neden isteyeyim?
Çok sevdiğimden mi?
Yok ya!
Seviyorum diye zehir mi içeyim bile bile?
Yanlış olabilirim. Ancak doğru hissettiğim ve yaşadığım bu. Bana yoktan yere sıkıntı yaşatacak insanı istemem hayatımda. Aynı şekilde ben de o sıkıntıyı yaşatmak istemem. Herşey karşılıklı öyle değil mi?”
diyerek göz kırptı.
“Hadi kalk, gün batıyor, seyre geçelim!” diyerek fırladı yerinden ve seyir yerine doğru büyük adımlarla devam etti…
Anonim
28 Kasım 2020 — 03:32
Kendimi bildim bileli, sevmeyi kıskançlıkla bağdaştıramamış, örtüştürememişimdir.
Hatta kıskançlık tedavi edilmesi gereken bir hastalık gibi gelir ve sevgi hastalık değildir.
İnsanı değiştiren, koruyan, sadık kılan veya başka her ne ise sevgi kökleri olmalı. Ismarlama duygular ve ezber ilişki numuneleri değil.
İnsana sevgi şekil vermeli, kıskançlık gibi habis bir duygu değil.
Ama yine de biliyorum, bu derdimi kimseye anlatamayacağım 🙂 ve duygusuzlukla itham edileceğim, olsun. Güzel yazı yarama dokundu 🙂
Hisseden Adam
28 Kasım 2020 — 05:58
İnsanız nihayetinde. Yaratılan tüm duygu ve hisler, çokça kabullenmesek de, günü geldiğinde sınanıyoruz. Mesele de o sınavı sağsalim atlatmak…
Anonim
28 Kasım 2020 — 07:51
Muhakkak ama bu kabul etmemek değil, bedende aslolan sağlıktır, hastalık normal dışıdır. İnsan hastalandığında imtihan der ama tedavi edilir. Hastalığı kabul edelim ama hakikat olarak değil iyileşmesi gerek olarak. Kıskançlık ile Allah’a isyan eden insanlar tanıyorum. Allah korusun elbette. Ama imandan ileri gelen gayret ve koruma güdüsü; sevgi başlığında kıskançlık diye servis edilmemeli bence..
Tabi tüm görüşlere saygım var 🙂